“Torunlarla birlikte Yayla’da bir hafta kamp yapmayı düşünüyoruz. Senin bahçenden yararlanabilir miyiz? Kaldığımız süre içinde bahçeni sular, sebzelerini kurutmayız,” demiştim.

Robinson Mehmet sevinmiş:

“Hay hay Hocam! Ne demek. Sözü mü olur. Ne zaman isterseniz gidebilir, kalabilirsiniz orada. Orası benim değil sizin.” Ardından da cebinden çıkarıp vermişti kulübenin anahtarını.

Çok teşekkür eden Zafer Bey, almıştı anahtarı.

“Çadırımızı bahçeye kurarız. Kulübeyi ise, sadece malzemelerimizi koymak için kullanırız.”

“Yahu Hocam, orayı ben sizin emrinize veriyorum. Nasıl isterseniz öyle kullanın. Ötesine karışmam. İster malzemeleri koy, istersen çocukları…” demişti.

Bey, torunlarını işte bu Robinson Mehmet’in Yayla’daki bahçesine çıkaracaktı. Çadırlarını oraya kuracaklar, orada bir hafta kamp yapacaklardı.

YAYLAYA YOLCULUK VAR

7 Temmuz 2003 Pazartesi akşamı son hazırlıklarını yaptılar. Her şey yerli yerince kolilere, torbalara ve poşetlere yerleştirilmişti. Zafer Bey kamp için tuttuğu kendi listesini yeniden gözden geçirdi. Eksik bir şey kalsın istemiyordu.

Bir kendir sicim, çadır, çadır direkleri ve kazıkları, uyku tulumları, bir çul, piknik tüpü ve ocağı, piknik lambası, su bidonu; ayrıca, Çorum’dan getirttikleri ekmekler de kendi sorumluluğundaydı ve bir naylon torba içinde yolculuğa hazırdı.

“Çocuklar,” dedi Zafer Bey. “Unuttuğumuz bir şey kalmasın diye, götüreceğimiz malzemelerin yeniden bir saptamasını yapalım.”

“Yapalım,” dedi Özgün.

“Öyleyse önce sen oku bakalım listeni. Ne vardı senin koli ve poşetinde?”

“Tamam, Büyükbaba okuyorum: Listemde, çay, şeker, zeytin, peynir, sosis, makarna, konserveler, hazır çorbalar, bisküviler ve meyve tozları; ayrıca bir kolide de yumurta var.”

“Güzel! Emre sıra sende…”

“Büyükbaba; benim kolim ve poşetimde de patates, domates, salatalık, biber, kabak, litrelik sıvı yağ, tuz, biber ve salça var.”

“Cemre sen, kab kacaktan sorumluydun. Sen de sırala bakalım.”

“Okuyorum Büyükbabacığım: tencere, tava, bıçak demlikle birlikte; plastik tabak, kaşık, çatal ve bardaklar… Ayrıca bulaşık deterjanı, bulaşık süngeri, naylon bulaşık leğeni, el bezi ve kağıt peçeteler var. Elbet sazımı da unutmuş değilim.”

“Bundan iyisi can sağlığı… Ayrıca sağlık çantamızda olması gerekenleri de şöyle listelemişim. Ağrı kesici ilaçlar, ateş düşürücü, kolonya, yara bandı, pamuk, oksijen suyu, sargı bezi vb. gibi. Çantalarınızda olması gerekenleri zaten biliyorsunuz.”

“Onu da ben okuyayım Büyükbaba,” dedi Özgün. “Fotoğraf makinesi, el feneri, çakı, ayna tarak, diş fırçası, diş macunu, suluk, defter, kalem ve kitap…”

“Tamam, çocuklar,” dedi.

Çocuklar yere göğe sığmıyorlardı sevinçlerinden. Bir hafta dağda kamp yapmak onlar için şimdiye değin yaşanmamış; farklı, ilginç ve hoş bir serüven olacaktı. Durmadan oralarla ilgili sorular soruyorlardı Büyükbabalarına. O akşam erken yattılar ama sevinç ve heyecandan bir zaman uyuyamadılar.

İKİNCİ ROMANIN SONU

SÜREĞİ:

YAMAN ÜÇLER YAYLA KIZI