“Sana ne olur ki!” dedi Ayşe Hanım. “Senin etin kemiğin pişmiş dağ yollarında. Bunların ki pancar gibi daha. Dayanabilir mi bu çocuklar o yollara?”

Çocuklar kıs kıs gülüyorlardı sezdirmeden.

“Yahu çocuklar!” dedi Zafer Bey. “Öldünüz mü Allah aşkına? Kalkın da bir şeyler söyleyin şu anneannenize. Kurtarın beni dilinden.”

Cemre gülerek başını kaldırdı:

“Açıkçası, bizim için tartışmanız hoşumuza gidiyor Büyükbabacığım.” dedi. “Sizlerce kayrılmanın, korunup, kollanmanın, sevilmenin tadını çıkarıyoruz böylece.”

“Sizi gidi uyanıklar sizi,” dedi Ayşe Hanım. “Bizi birbirimize takmadan zevk alıyorsunuz öyle mi?”

Vardı üçünü de kucaklayıp öptü. Onlar da anneannelerine sarıldılar.

“Hanım,” dedi Zafer Bey. “Bu gece deliksiz bir uyku çektiler mi, yarın sabaha hiçbir şeyleri kalmaz onların. Turp gibi olurlar yine.”

“Oluruz elbet,” dedi çocuklar.

“O kadar da muhallebi çocuğu değiliz” dedi Emre.

“Üzülmüştüm. Şimdi rahatladım,” dedi Ayşe Hanım.

Zafer Beyin annesi de ilk kez söze katılıyordu.

“Kendisi gibi torunlarını da dağcı yetiştirecek,” dedi.

“Evet, Bidibidi babaanne, dağcı olacağız, dedi Emre.

“Büyükbabanız dağa her çıkışında dönünceye kadar yüreğim kuş pişiriyor zaten. Benim oğlum hiç büyümedi ki. Hala yirmi yaşında.”

“Doğa sevdasıyla bedenimiz değilse de gönlümüz yirmi yaşında anneciğim.”

“Yakında kamp kuracağız Yayla’ya,” dedi Özgün.

“Ne deyim yavrum. Büyükbabanız iyisini bilir, iyisini yapar. Çocukluğumda Suludere’de bizim tarlamız vardı. Dedem yazın hep orda kalırdı. Yayla’ya bir kurşun çalımı uzaklıktaydı. Büyükbaban o tarlayı da göstersin size.”

“Tamam, gösteririm anne. Çocukluğumda o tarlada babamla birlikte bende yatmıştım birkaç gece.”

“Siz de mi kamp yapmıştınız babanızla ?” dedi Özgün.

“Hayır,” dedi Zafer Bey. “Babam, dedemlerin tarlasının yüzünü almış, ortak olarak ekmişti. Ben de babama ekmek taşımıştım Suludere’ye. Neyse ki bu uzun bir öykü... Ben size sonra anlatırım. Şaka bir yana da siz gerçekten yoruldunuz. Şöyle girin de uzanıverin odaya.”

Çocuklar girip uzandılar içeriye. Anneanneleri de üzerlerini örttü. Yorgunluktan dalıverdiler uykuya.

YENİ BİR GEZİ

6 Temmuz 2003, Pazar.

Sabah kahvaltıdan sonraydı.

Çocuklarla birlikte bir süre balkonda oturan Zafer Bey:

“Bugün nereye gidecektik çocuklar” diye sordu.

“Elbet İbek Köyü’ne Hacı Babamların ‘Elmalı Tarla’ya pikniğe gideceğiz” dedi Cemre.

“Yaşasın!..” diye haykırdılar çocuklar. Ardından da sevinçle sarıldılar Büyükbabalarına.

Hacı Baba; Ayşe Hanım’ın babası, Zafer Bey’in de kayınbabasıydı. Yedi ay önce seksen beş yaşında vefat etmişti.

“Sadece biz mi gideceğiz Büyükbaba?” diye sordu Özgün.

“Hayır,” dedi, Zafer Bey. “Hep birlikte gideceğiz.”

“Yaşasın!.. Anneannemle Bidibidi babaannem de gelecekler öyleyse,” dedi Cemre.

“Evet, onlar da gelecekler. Arabada biraz sıkışacaksınız ama artık idare edeceksiniz. Alttarafı gidiş dönüş toplam 10 kilometrelik yol zaten.”

“Bizler küçük olduğumuz için fazla sıkışmayız Büyükbaba” dedi Emre.

Özgün’de:

“Onlarsız bu pikniğin tadı olmazdı ki zaten,” dedi.

“Anneannenizle Bidibidi babaannenizi çok mu seviyorsunuz çocuklar?” diye sordu.

“Çok,” dedi Cemre. “Bu da sorulur mu hiç Büyükbaba?”

“Haklısın kızım. Sorulmaz elbet.”

Ayşe Hanım gerekli hazırlığı yapmıştı. Zafer Bey, çocuklarla birlikte onları aşağıya taşıdı. Bu arada Ayşe Hanım, çocukların Bidibidi babaannelerini kapının önüne indirdi. Sokak kapısını örtüp kilitlediler.

Zafer Bey de cami alanının doğu kesimine park ettiği arabasını çalıştırıp, evin önüne yaklaştırdı arka arka. Gerekli malzemeyi arabanın bagajına yerleştirdiler.

Komşuları Mehmet Çavuş’un eşi Fadime Hanım da sabah sabah bahçeden geliyordu. Karşılarına gelince, omzundaki çapasının sapına taktığı ot çıkınını yere indirerek durdu. Daha önceden Zafer Bey, Ayşe Hanım ve çocuklarla görüşmüştü. Hepsine birden hayırlı sabahlar diledikten sonra, Zafer Bey’in annesine:

“O ne Ayşe Abla,” dedi. “Oğlun, gelinin ve torunlarınla nereye böyle?”

Zafer Beyin annesinin adı da Ayşe idi…

SÜRECEK