Bu ülkede 23 genel seçim oldu. Bunun 6'sı tek partili dönemde, 17'si çok partili dönemde. Herhalde en önemlisi, 7 Haziran'da yapılacak olan 24'üncü genel seçim olacak gibidir.
Çünkü bugüne kadar bir sistem değişikliği projesi olmamıştır. Cumhuriyet, parlamenter sistem üzerine inşa edilmiştir; seçimler, parlamenter sistemin bir siyasal yarışı içinde geçmiştir.
Ama ilk kez bir seçimin tek ve en önemli vurgusu "parlamenter sistem" yerine "başkanlık sistemi" olmuştur. Öyle ki; seçim gününe kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, AKP'nin ve tüm muhalefetin işleyeceği konu bu olacaktır.
Yine de Erdoğan'ın bütün gücüyle sarılmasına karşılık, AKP'de kafalar karışık ve kerhen destek verilir bir görüntü vardır.
Görünüşte bu talep yalnız Erdoğan'a ait sanılmaktadır. Oysaki 12 Eylül darbesinden sonra gündeme sokulmak istenmiş, Özal ve Demirel tarafından dillendirilmiş, yeterli siyasal bir ses duyulur olmamış ve aktif olarak gündeme sokulamamıştır.
Ama 12 Eylül darbesi ile siyaseti okyanus ötesine, ekonomisi küresel sermayeye teslim edilmiş Cumhuriyetin, daha otoriter bir sisteme dönüştürülmesi hep istenir olmuştur.
İşte bugün; göreceli bir siyasal güce dayanarak, Erdoğan tarafından 7 Haziran seçiminin hedefi olarak sunulmuştur.
Kuşku götüren durum da budur.
Özellikle siyasal bir mutabakat olmadan bir ülkenin siyasal sistemini değiştirmek, bunu salt meclis çoğunluğuna indirgemek...
Ve de özellikle komşumuz Ortadoğu kan gölüne dönmüşken, bir rejim krizi yaratmak...
Herhalde milli bir proje olmaması gerekir.
***
Bu nedenlerle 7 Haziran seçimi önemlidir.
7 Haziran seçimi, parlamenter sistemin son seçimi olacak gibidir diyebiliriz.
Başkanlık sistemine göre Türkiye yeniden dizayn edilecek; 7 Haziran seçiminden sonra Türkiye, önceki Türkiye olmayacak gibidir diyebiliriz.
Yani bir ölçüde Türkiye'nin geleceği oylanacak gibidir diyebiliriz.
Özellikle paralel devlet kavgasına dayanarak yargının yeniden düzenlenmesi, iç güvenlik yasasıyla polis devletine gidiliyor endişesi, başkanlık sistemiyle sistem değişikliğine gidilecek olması 7 Haziran seçimini daha da önemli kılmaktadır.
Bu nedenlerle muhalefetin siyasal başarısı, olduğundan da fazla önemlidir.
Ve de bu nedenlerle önceki yazılarımda, bugüne kadar olan başarısızlığın bir sorgulanmış olması gerekir denilmişti.
Çünkü bu ülkede en büyük siyasal eksiklik, başarısızlığın sorgulanmamasıdır.
***
Yine de CHP; tabanın iradesine başvurmuş, 41 ilde önseçimle adaylarını tespit etmiş, demokratik bir siyaset uygulamıştır.
Önseçim; bir demokrasi şölenine dönmüş, partiye yeni bir enerji kaynağı olmuştur. Bu durum sosyal demokratlar için bir umut yaratmıştır diyebiliriz.
Hem de önseçim sonuçları, tabandan gelen ve değerlendirilmesi gereken bir mesaj olmuştur.
İşte bu nedenle gözden kaçırılmaması gereken bir sonuç İzmir ön seçimidir.
Nitekim Sayın Kılıçdaroğlu, İzmir'den aday olmuş ve yüksek bir destek almıştır. Elbette ki, Kılıçdaroğlu'nun önseçime girmiş olması alkışlanacak bir durumdur.
Ama İzmir'de partili üyelerin % 50'ye yakını oy kullanmamıştır. Siyasal heyecanın yükseldiği bir günde, böyle bir sonuç elbette dikkat çekicidir.
Yani parti Genel Başkanının özellikle davet edilerek İzmir'de önseçime girmesi, partili üyelerin yarısının oy kullanmaya gitmemesi, sorgulanması gereken bir durumdur.
Çünkü nasıl ki İstanbul Anadolu'nun bütün sosyolojik farklılıklarını içinde barındıran 15 milyonluk bir kentse, İzmir kenti de laik ve çağdaş yapısıyla cumhuriyet değerlerini içine sindirmiş 5 milyonluk bir kenttir.
Ve de İzmir gibi bir kentte bu katılım azlığı, eğer bir itiraz ise üzerine gidilmelidir.
Herhalde bir Başbakan adayının özellikle düşünmesi gereken bir durumdur bu...
Çünkü yalnız bir Erdoğan karşıtlığının başarı getiremeyeceği, herhalde bilinir olmalıdır.
***
Son söz olarak denilebilir ki:
Eğer Türkiye'nin, küresel güçlerin Ortadoğu projesinin bir parçası olması istenmiyor ise...
Eğer Cumhuriyet, büyük ölçüde tahrip ediliyor endişesi yükseliyor ise...
Ve eğer Cumhuriyet, demokratik ve laik ekseninden uzaklaştırılıyor deniliyor ise...
7 Haziran seçimi, bu endişeleri paylaşanlar için tarihi bir fırsattır.