Koronavirüs, unuttuğumuz pek çok şeyi anımsamamıza sebep oldu. Veresiye defterleri, süpermarketler çıkmadan önce mahalle bakkallarının kullandığı önemli ticari kredi araçlarıydı, şimdi de kullanılıyor. Süpermarketlere gidemeyen yoksul kenar mahalle insanları, dar gelirliler, kredi kartı olmayanlar kullanıyor. Bir öğün sıcak çorbaya gereksinim duyanlar ise aşevlerine gidiyor.

Başta Eskişehir ve Antalya Muratpaşa Belediyeleri yoksul halk için hayırsever vatandaşların bağışlarıyla, yirmi yıldır yoksul ve yardıma muhtaç insanlara aşevleri ile bir öğün sıcak yemek veriyor, onların kısmen de olsa ellerinden tutuyordu. Hatta bugünkü zor durumda bazı belediyeler de halka yardım amaçlı ekmek dağıtıyorlar. Ne var ki iktidar muhalif belediyelere ait aşevlerini kapatıyor, ekmek dağıtımını engelliyor.

Örneğin Mersin Belediyesi’nin ekmek dağıtımı engellenirken, Kayseri Belediyesi harıl harıl ekmek dağıtıyor. İktidar-muhalefet her kim ise, ihtiyacı olan halka bir damla su, bir dilim ekmek yardım ediyorsa saygıyla karşılarız, başımızın üstünde yerleri var. İktidarın kendinden olmayan belediyelere bu düşmanca tutumunu anlamak mümkün değil.

Zaman, siyasi getiriler için toplumun birbiri ile uğraşma zamanı değildir. Halkımız can derdindedir. El ve gönül birliği ile salgın anını atlatma, halkımızı esenliğe eriştirme zamanıdır. Krizden fırsat uman ve fırsata çevirmeye çalışanları tarih affetmeyecektir.

Hamaset söylemleri ve dünya bizi kıskanıyor gibi boş sözler karın doyurmuyor. Ülkemizin yoksul ve mağdur insanları henüz bir maskeye bile tam olarak ulaşabilmiş değildir. Oysa Avrupa ülkelerinin çoğunda krizden etkilenen halkın hesabına dokuz, on bin Euro yattı bile. Devlet böyle günde vardır. Oysa devlet kasasındaki yedek akçeyi (kefen parasını) bile tüketmiştir.

Ankara Yenimahalle’nin kenar kısımlarında asgari ücretli, şu anda işsiz kalmış vatandaş Kadir, o mahalle bakkalına dört sayfayı bulan 568 lira borcunu düşünüyordu. Bakkalın önünden geçerken utanıyordu. Göz göze gelmekten sıkılıyordu.

Kadir’in ne kredisi, ne de kredi kartı var. Yine çaresiz mahalle bakkalının kapısını çalacaktı. Mahalle bakkalı da biliyor, Kadir işten çıkarıldı. Ay sonu öderim diyerek güven tazeleme olanağı da yok. İkisi çocuk, dört nüfus, ev kira, hanım buldukça evlere temizlik işlerine gidiyor. Faturalar birikti, mesajla uyarılar bitmek bilmiyor. Bu ay da ödenmeyeceğine göre su kesilmeyecek, elektrik, doğalgaz kesilecek korkusu.

Gereksinimler ferman dinlemiyor, sabah yine mahalle bakkalının kapısını çalacaktı, ekmek, süt, peynir, zeytin ve makarna alması gerekiyordu. “Allah büyüktür, bu salgın elbet bitecek, ilk fırsatta iş bulup öderim filan diyecekti.” Bir ayağı ileri, diğeri geri gidiyordu bakkala giderken; ama gitmek zorundaydı. İçine adeta kan damlayarak sıkıntılı halde, bakkala girdi.

Kadir, “Abi defter kabardı, ama kusura bakma. Allah büyüktür, gün doğmadan neler doğar, çalışıp öderiz.” filan diyecekti. Bakkalın yüzüne bir baktı, bakkalın yüzünde güller açıyor…

Bakkal, “Gözün aydın Kadir kardeş, veresiye defterini kaldırdık. Daha doğrusu Hızır kaldırdı.” dedi.

Kadir şaşırdı, tam anlayamadı. Acaba veresiye mi kalkmıştı? O halde neden gözü aydındı? Bu Hızır kimdi?

Kadir, “Neden ki bakkal kardeş? Madem veresiye kalktı, gözüm neden aydın?” dedi.

Bakkalın sevinçten ağzı kulaklarında… “Yanlış anladın Kadir kardeş, dün kapıdan bir Hızır girdi. Veresiye defterini istedi. Allah var önce korktum maliyeci mi diye.”

Hızır, “Bütün veresiyen bu mu?” dedi.

“Evet, abi hepsi bu dedim; ama yüreğim de güpür güpür atıyor doğrusu, maliyeci ne ceza kesecek diye. Eline hesap makinesini aldı. Tüm defteri topladı 8.760 lira çıktı. Bütün parayı elime saydı, kimsenin borcu yok dedi. Defteri aldı gitti. Adını söylemedi. Onun için ben bu kişiye Hızır diyorum.”

Kadir önce şaşırdı. İçinden “şaka olmasın” diye geçirdi. Bakkalın duruşu şaka yapmışa benzemiyordu, sevinçten gözleri yaşardı.

Bakkal, yeni bir sayfayı iştahlıca açtı Kadir’e. “Ne ihtiyacın var, Kadir Kardeş”

Kadir, “Ne diyelim, demek ki, memlekette iyiler tükenmemiş. Onun için boşuna dememişler: İnsan bunalmayınca Hızır yetişmezmiş.” diye düşündü.

Bu yaşananları düşününce aklıma Diyanet’e bir soru sormak geldi: Ekmek dağıtımını engelleyip aşevlerini kapatanlar mı, yoksa veresiye defterlerini kapatanlar mı cennete gidecek?