Baharın gelmesiyle doğa da canlandı. Ağaçlar çiçek açıp yeşile büründü. Kuşlar bu yeşillikler arasında cıvıl cıvıl. İnsanlar şen-şakrak. Aileler hafta sonları açık havada kahvaltı yapıp temiz havanın, güneşin tadını çıkarıyorlar. Kuruluşlar topluca piknik ve eğlence düzenliyorlar. Artık bina içlerinden dışarılar daha bir canlı ve daha bir kaynaşmalı. Çocuklar büyüklerden daha coşku içinde. Okuldaki öğrenciler dinlence zilinin çalmasıyla kendilerini okul bahçesinde buluyorlar.

Ziya Gökalp İlköğretim Okulu da baharın gelmesiyle geleneksel hale getirdiği kitap şenliğini yine düzenledi. Küçük beyinlere baharın geldiğini kitaplarla müjdeliyor.

Okul bahçesine standlar kurulmuş, sergiler açılmış. Üç günlük bir program dahilinde açılış yapılmak için davetlileri bekliyorlar. Programda görev alan öğrenciler pür dikkat. Öğretmenler kıvançlı. Bütün öğrenciler dışarıda ve cıvıl cıvıl. Veliler ve çevre halkı okul bahçesindeler…

Bizler de bugün Ziya Gökalp İlköğretim Okulu’nda Üçüncü Çocuk Kitapları Şenliği’ndeyiz. Kitaplarımızla birlikte birer stant da bizlere açmışlar. Okul bahçesi sanki kuş sesleri gibi cıvıl cıvıl; eski günlerimi anımsatıyor bana. Eğitimciliğimden emekli olalı tam tamına yirmi dört yıl olmuş. Ancak eğitim-öğretimden hala kopamamışız. Hala üretiyor, öğretiyor, hala bir şeyler öğrenmeye çalışıyoruz küçük yüreklerden. Aktif yaşama geri dönme his ve isteği uyanıyor bu coşkuda…

Diğer yazar dostların masalarında olduğu gibi bana ayrılan masanın şafağında ismim yazılı. Öğrenciler “Hocam” diyerek geliyorlar yanımıza. Altıncı, yedinci, sekizinci sınıf öğrencileri sabah öğrenim görüyorlar ve “Hocam” diyorlar bizlere. Yanımdaki masanın birinde sevgili Muzaffer Gündoğar var. Diğerinde aynı okulun öğretmeni ozan Hasan Korkmaz. Sonraki masalarda da Hidayet Karakuş, Yasemin Bülbül, Savaş Ünlü var. Hepimiz eğitim öğretimin içinden gelmişiz ve hep beraber şenlikteyiz. Hepimizin masa önü öğrencilerle dolu. Öğrenci velileri de katılıyor bu şenliğe.

Sabahın erkeninde kalkamayacaklarını bildiklerinden olacak birinci sınıftan beşinci sınıfa kadar olan öğrenciler öğleden sonra geliyorlar okula. Okul bahçesi bir başka cıvıl cıvıl çocuk sesi ile şenleniyor. Baharın kuş cıvıltılarını anımsatıyor adeta. Kitap imza masamın önü yine dolu. Sabahçı öğrencilerin bizlere karşı “Hocam” söylemleri, öğleden sonra gelen öğrencilerde “Öğretmenim”e dönüşüyor. Severim “öğretmenim” sözcüğünü. Daha samimi, daha bir içtenlikli. Ancak, nedense, günümüzde “Hocam” sözcüğünün söylemi moda oldu. Hiç alakası olmayanlara karşı da kullanılıyor.

Okul bahçesi cıvıl cıvıl dedim ya, bir grup sohbet ederken çocukca, diğer bir grup top peşinde koşuyor. Çokları da masalarımızın önünde kitaplarımızı alıp bakıyorlar. Kitap alıp imza ettirenlerde bir sevinç. Arkadaşlarına gösteriyor kıvançla. Kitap almayanlar da okşayıp karıştırıyorlar kitapları. Kokluyorlar, kapaklarını seyrediyorlar, karıştırıp bakıyorlar yaprak yaprak. Kitaplara bu denli ilgi sevindiriyor biz eğitimcileri.

*

Karşıdan koşarak bir öğrenci geliyor benim masamı hedef almış. Masamın önündeki kalabalığı el yordamı ile aralayıp kafasını uzatıyor bana doğru.

“Siz Bahri Güven misiniz?” diye soruyor nefes nefese.

“Evet” diyorum ve masamın şafağındaki ismim yazılmış olan levhasını gösteriyorum.

“Evet, Bahri Güven’miş” diye bir çığlık atıyor. Bir kitap alıyor eline, okuyor kapağın üzerindekileri ve sonra

“Bak burada da yazılı” diye ismimi gösteriyor bana.

Masamın üzerindeki kitaplarımın birisini alıp birisini bırakıyor. Daha sonra da

“Ben de yazar olacağım öğretmenim” diyor.

Adını soruyorum

“Elif” diyor.

Elif yuvarlak yüzlü, gözleri gülüyor benimle konuşurken. Kaçıncı sınıfta olduğunu sormadım ama, üçüncü-dördüncü sınıfta olsa gerek. Ne önemi var sınıfının, Elif’in gözlerinin içi gülüyor ya, dili kuş dili ya…

Elif’e yazar olmanın ön koşulu çok okumayı anlatıyorum. Etrafını gözlemlemeyi, hayal kurmasını anlatıyorum, çocuk diliyle. O, “Ben de yazacağım öğretmenim” diyor. Elif tatlı mı tatlı. Heyecanlı, coşku dolu. Elif azimli görünüyor. Masamdaki kitaplarımın üzerine abanıyor. Onları kucaklarcasına. Elif, şimdi benimle daha yakın hissediyor kendisini. Ben de çocukluğuma dönüyorum. Elif’in yanında ve geceliği beş kuruşa kiralık kitap alıp okuduğum geliyor gözlerimin önüne.

(SÜRECEK)