Üzerinden tam 34 yıl geçti. O gün doğanlar bugün 34 yaşında. Tahribatları 34 yıldır sarılamadı. Ve bugün Kenan Paşadan başka da sahibi kalmadı.
İşte bu 12 Eylül darbesinin hazırlık belgeleri, Cumhuriyet Gazetesinde 17 Ağustos 2013 gününden başlayarak 4 gün yayınlanmış idi.
Eğer okumuş iseniz ki, okumuşsunuzdur; darbenin yapılacağı bellidir. Adı "Bayrak harekâtı" olarak konulmuştur bile. Yani darbenin yapılacağı bilinmekte idi...
Ülke bir kaosa sürüklenmiş, sokaklar çatışma alanına dönüşmüş; Çorum, Maraş, Sivas, Malatya olaylarıyla darbeye giden yolların taşları döşenmişti.
Yani bir el, darbe şartlarını hazırlamıştı. Zaten Kenan Paşa da "şartların olgunlaşmasını bekliyorduk" demişti. Yani darbe yapılacaktı.
Ama siyasal iktidar, her nedense bir tepki göstermez; kulakları var duymaz, gözleri var görmez olmuştu.
* * *
Peki, ne demekti bu?
Herhalde, ülkenin Batıya entegrasyonunu tam sağlayacak yeni bir ekonomi-politik projenin, askerin yönetiminde inşa edilmesi idi. Ki, öyle de oldu...
İşte bu proje; emperyalizmin yeni adı "Küresel sermaye"nin önünün açılması ve de "Sosyal Muhalefet"in tasfiye edilmesi idi...
Yine de biz, bu gelişmeleri o günün Başbakanı Demirel ve devleti yönetenler bilmiyordu demeyelim; çünkü zekâlarına hakaret olur.
Aslında ordu, bu darbelere araç yapılmıştır diyebiliriz. Çünkü NATO üyesi olan bir ordu, NATO'dan habersiz bir darbe yapamaz ve de yaptırmazlar.
Sonuçta; ülkede sıkıyönetim varken engellenemeyen olaylar, 12 Eylül sabahı birden kesilir, ülke Atatürkçülük adına açık bir cezaevine çevrilir oldu.
* * *
Şimdi şöyle bir sorsak diyorum.
Darbe şartlarının hazırlandığı o dönemde, Başbakan Demirel:
-"Bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz" demeseydi...
-Yani ülkede sağ-sol çatışmasını tahrik eden bir dil kullanmasaydı...
-Çorum en büyük felaketi yaşarken bile "Çorum'u bırak, Fatsa'ya bak" demeseydi...
-Darbe hazırladıkları alenen bilinen güçlere dik durabilseydi...
-Yani anayasal düzene karşı müdahale etmenin hesabını sorabilseydi...
Ve yine devam edelim sorularımıza:
-İnanç ve etnik kimlikleri eriten demokratik hareketler bastırılmasaydı...
-Dernekler, sendikalar, siyasi partiler kapatılmasaydı...
-Uyandırılan Kürt Siyasal Hareketine karşı İslami değerler kullanılmasaydı...
Bu ülkede; bugünkü gibi bir "inanç ve etnik kimlik sorunu" olur muydu?
Bu ülkede; ülkeyi yarılma noktasına getiren bir "Kürt Sorunu" olur muydu?
Ne yazık ki, bu ülkede bunları sorgulayan bir kültür olmadı, olamadı.
* * *
Ve yine diyorum ki, o gün darbeyi yapan ordunun subayları, bugün çoğu emekli yarbay, albay, general ve amiral. Hatta bir kısmı darbe hazırlıkları gibi bir iddiayla Silivri'de yattılar ve ceza da aldılar.
Onlar, o gün ordunun hiyerarşik disiplini gereği görev almışlardı ama:
-O gün tasfiye ettikleri "Sosyal Muhalefet"in yerini, etnik ve inanç kimliklerinin nasıl doldurduğunu...
-Ülke kaynaklarının, 12 Eylül darbesiyle önü açılan "Küresel Sermaye" tarafından nasıl sömürüldüğünü...
-Ülkenin bugün bir bölünme ve yarılma noktasına nasıl geldiğini...
Yani, darbenin arkasındaki asıl iradeyi ve 12 Eylül 1980 darbesiyle neye hizmet edildiğini görebildiler mi?
Ve bugün Ergenekon, Balyoz gibi davalardan tahliyelerle sevinen eş ve çocukların, aylarca çektiği acıyı; 12 Eylül darbesiyle bütün Türkiye'de anne, baba, eş ve çocukların hem de çok fazlasıyla aylarca, yıllarca çektiğini duyabildiler mi?
Ve de 12 Eylül analarının simgesi olan, öldüğü güne kadar oğlum gelir diye tam 33 yıldır kapısını açık tutan, Ardahanlı Berfo ananın acısını duyabildiler mi?
***
Yani dememiz odur ki; 12 Eylül darbesini yapanlar, yaptıranlar, darbecileri çiçeklerle kutlayanlar, basında alkış tutarak yalakalık yapanlar ve bugün Kenan Paşayı yalnız bırakanlar, bir vicdani muhasebe yaptılar mı?
Ve bu ülkenin kaymağını yiyen başta İstanbul Sermayesi olmak üzere iş dünyası, daha ilk günde Kenan Paşa'yı kutlarken; halk çocukları ise cezaevlerinde işkenceden geçirilirken, yaşı büyütülerek idam edilirken, hiç olmazsa bugün bir vicdan azabı duydular mı?
Evet, 34 yıl sonra da olsa darbecilerin yargılanması üzerine, 16 Eylül 2013 günlü yazımdaki bu sözleri bir kere daha hatırlayalım, bu soruları bir kere daha soralım dedik.
Bilemiyorum ki, başka ne demeli ne sormalı idi?