12 Eylül Davası sonuçlandı. Görünüşte de olsa bir darbe dönemi sorgulanmış oldu.
O günün Genel Kurmay Başkanı, 97 yaşındaki Kenan Evren ile o günün Hava Kuvvetleri Komutam 89 yaşındaki Tahsin Şahinkaya yargılandı, ikisi de müebbet hapse mahkûm oldu. Çünkü darbeyi yapan beş paşadan üçü hayatta değildi.
Dava, 4 Nisan 2012 günü Özel Yetkili 12.Ağır Ceza Mahkemesi'nde kabul edildi.
Ve 18 Haziran 2014 günü Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde karar verildi.
Konuyla ilgisi nedeniyle Çorum Haber'de yayınlanan, 26 Kasım 2012 günlü yazımı bugün, 16 Eylül 2013 günlü yazımı da yarın güncelleştirip yeniden sunmak istedim.
* * *
"Eğer olağanüstü bir gelişme olmaz, eğer mahkemenin seyri değişmez, eğer dava sulandırılmaz ise 12 Eylül 1980 darbesinin hesabı, iki paşadan sorulacaktır" diye başlamıştım.
Peki, 12 Eylül'ün hesabı yalnız bu iki yaşlı paşadan mı sorulmalı idi?
Alınan kararları en sert biçimde uygulayanlar, işkenceciler, ülkeyi açık bir cezaevine, bir korku imparatorluğuna çevirenler...
O günün danışma meclisi, o günün bakanları, o günün bakanlarına bağlılık yemini etmiş valiler suç ortağı değil mi idi?
Bu sorgulamayı ve yargılamayı, yaşlarından ötürü gereksiz görenler ve de sulandırmak isteyenler olacaktır elbette.
Ancak bu yargılama:
-91 yaşındaki cumhuriyetin gerçek bir sivil kimlik kazanması için...
-Bunalım dönemlerini, askerin sırtına yıkan bir anlayışın yok edilmesi için...
-Sosyal muhalefeti bastıran, darbe şartlarını oluşturan, sonra da mağdur rolü takınan siyasetin, toplumuyla yüzleşmesi için önemli idi.
Ama bir koşulla ki, eğer yargı:
Darbe öncesi gelişmeleri açıklığa kavuşturabilirse...
Malatya, Maraş, Sivas, Çorum olaylarını ve yapılan katliamları aydınlatabilirse...
Ve de darbelerin arkasındaki derin yapıyı çıkarabilirse...
* * *
-Evet, bu dava yalnız iki yaşlı paşanın yargılanmasının ötesine geçmeli idi.
-12 Eylül 1980 sabahından itibaren darbecileri kutlayanlar ve bugün 12 Eylül'ü yalnız bırakanlar bu toplumla yüzleşmeli idi.
-O günlerin köşe yazılarında darbeye övgü düzenler...
-"Gerçek demokratların kükremesi" diye Hürriyet'te manşet atanlar...
-"Demokrasi için 12 Eylül'ün başarısı şarttır" diye Milliyet'e manşet atanlar...
- Evren'in konuşmasını "Edebiyat şaheseri" diye Tercüman'da manşet atanlar...
-Ve yine Tercüman'da, "Kenan Evren'in söyledikleri, her hukukçunun ve her profesörün başucuna bir mukaddes kitap gibi asılacak cinsten sözlerdir" diyerek yalakalığın dozunu kaçıranlar...
Yani o gün basın dünyasının en büyükleri olan bu gazeteler ve tüm basın, bu toplumla yüzleşmeli idi.
* * *
O gün parlamentosu kapatılmış, anayasası lağvedilmiş bir ülkenin darbecilerini kutlayan Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, İdare Mahkemesi Başkanları...
O gün üniversiteleri askeri kışlaya dönüştürülmüş bir ülkede, Evren Paşaya "Fahri Profesörlük ve Fahri Doktora" unvanı veren üniversiteler, yüzleşmeli idi bu toplumla...
Özellikle ilk günden itibaren tebriklerini ve başarı dileklerini sunan ve de bu ülkenin kaymağını yiyen, başta TÜSİAD, Odalar Birliği, Ticaret Odaları olmak üzere iş dünyası yüzleşmeli idi bu toplumla.
Ve bugün 12 Eylül'den ve de 12 Eylül anayasasından şikâyetçi olan, ama bu anayasaya %92 evet diyen; yollara, caddelere, okullara Evren adını veren ve de bugün silmeye çalışan bu toplum, yüzleşmeli idi kendisiyle.
Yani bu yargılama, yalnız iki yaşlı paşanın yargılanması değil aynı zamanda böyle bir yüzleşmenin önünü de açmalı idi.
Ve bu yargılama sonucu, öyle bir demokratik refleks oluşturulmalı idi ki, bu ülkede:
-Artık sopayı görünce kaçan bir iktidar...
-Güce yalakalık eden bir basın...
-Teslim olan bir yargı...
-Ve de artık, güce tapınan bir toplum olmamalı idi.
Peki, bu amaca ulaşıldı mı? Hayır, ulaşılmadı. Ama yine de Cumhuriyet tarihinde bir başlangıç oldu diyebiliriz.