Alman filozof Goethe; “Kardeşlerimi Allah yarattı, fakat dostlarımı ben buldum” der.

Ben de bu yaşıma kadar bulduğum ve kazandığım dostlarla varolmuş bir insanım.

Geçen hafta kadim dostum Mobil’ci Güven Erdoğan,  “ Hocam, İstanbul Modern’de (Karaköy 3. Antrepo)  “Van Gogh Alive (yaşıyor) adlı bir sergi varmış. Görenlerin büyülendikleri ve tarif etmekte zorlandıkları bu sergiye mutlaka gidelim” dedi.

Müze, konser, sanat ve sergi öneren bir dost hiç geri çevrilir mi?

Geçen hafta Perşembe günü Kadıköy’den vapurla boğazı geçerek, Karaköy’deki sergiye gittik.

Yaklaşık 400 metrekarelik karanlık bir salona girdik. Yüzlerce Anaokulu öğrencisini yerlerde nefeslerini tutmuş, hayran hayran duvarlara, kolonlara, tavana bakarken görünce şaşırdık. Sonra muhteşem bir klasik müzikle biz de havaya girdik. Müzikle uyumlu olarak değişen devasa boyutlardaki 3000'den fazla Van Gogh tablosunun; kırk kamera ile duvarlara, kolonlara, tavana ve zemine yansıtılarak heyecan verici bir renk cümbüşü içinde akması herkesi büyüledi. Yaklaşık 40 dakika büyülenmiş bir halde nefesimizi tutarak, yalnızca boynumuzu sağa sola çevirip akan renkleri izledik.

Müzecilikte böyle bir teknolojinin yaratılabileceğini tasavvur dâhi edemezdim.

Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim, 100’üncü kuruluş yıldönümünü, dünyanın en büyük ressamlarından Van Gogh'un eserlerini bugüne kadar hiç görülmemiş bir formatta sunan Van Gogh Alive Dijital Sanat Sergisi ile kutluyormuş. 

Singapur'daki dünya prömiyerinin ardından ilk kez Türk sanatseverlerle buluşan, geleneksel sanat ve modern teknolojinin sentezlendiği Van Gogh Alive, dâhi ressamın en ünlü eserlerini 3,000'in üzerinde dijital imaj ile çerçevenin içinden çıkararak izleyicilerine klasik müze gezisinin çok ötesinde bir deneyim yaşatıyor. 

Bu sergide kullanılan Sensorya 4 sistemi;

Yüksek çözünürlü kırk projektörü, çok kanallı animasyonları ve sinema kalitesindeki surround ses sistemini birleştirerek, dünyada en çok ilgi çeken çok ekranlı ortamlarda sunuyormuş.

Dokunmak isteyeceğiniz kadar gerçek, dev boyutlardaki kristal netliğindeki görüntüler sergi alanı için özel olarak tasarlanan çok çeşitli ekranları ve yüzeyleri aydınlatıyor. Dinamik bilgilendirici ve görsel olarak görkemli olmaya programlanmış olan Sensorya 4 içeriği projektörlerden aynı anda akıp surround ses sistemiyle karışarak ziyaretçiye nefes kesici ve etrafını saran gösteri ziyafeti sunuyor.

Vincent Van Gogh  bir papazın oğluymuş. 1853 yılında Hollanda’da doğmuş.

19. yüzyılın yazgısı en trajik sanatçılarından olan Van Gogh  sürekli acılar çeken, mutsuz, huzursuz, yalnız ve çok sıra dışı bir dâhidir..

Van Gogh kulağını keserek Rachel adlı genelev kadını sevgilisine hediye edecek kadar uçuk ve garip bir insanmış. Resimleriyle neşe ve sevinç uyandırmak istemiş, acıları sevince, hüzünleri neşeye ve yalnızlığı birlikteliğe döndürmeye çalışmıştır.

Van Gogh’un dünya resim sanatına katkısını saygıyla anıyorum. Toprağı bol olsun.

Vincent Van Gogh yaşıyor, renklerle görenlerde,

Uygarlığı taşıyor, zevklerle sevenlerde,

İlâhi yetenekler dehâlardan fışkırır,

Zamanda mayalanır, demlenir gönüllerde…(Mehmet Özata)

 

Dün gece de şefliğini bestekâr Bilge Özgen’in yaptığı Kadıköy Türk Sanat Müziği Topluluğunun Kadıköy Evlendirme Dairesindeki konserine gittim. Nurdan Pekin’in sunduğu konserde konuk sanatçılar Tayfun Atalan, Nilüfer Dorak ve Cem Adalı söyledikleri şarkılarla müzikseverlere güzel bir gece yaşattılar..

Çorum lisesinden arkadaşım Adnan Bayezit de  Muzaffer İlkar’ın “Bu son şarkımda sen varsın, “ adlı Mahur şarkısı ve gazeliyle ayakta alkışlandı.