“Kara kara kazanlar

                      Kara yazı yazanlar”

 

 

Adı sanı duyulmamış, birkaç sayı ancak yayınlanabilmiş edebiyat dergisinden okuduğum öyküyü anımsadım:  Devlet memuru olarak ataması yapılan delikanlı kılık kıyafetine gereken özeni göstermektedir. Çalışacağı kuruma gitmeden önce berberde saç sakal tıraşı yaptırır. Ertesi gün bazı çalışanlar mümkün olduğu kadar kendisinden uzak durmaya özen gösterirler. Diğer taraftan bazı çalışanlar da kendisini rahatsız edecek derecede yakınlık göstermektedirler.

Bir şeylerin ters gittiğini anlayan delikanlı çözüm yolu aramaya başlar. Konuşmak istediği arkadaşları kendisinden kaçmaya başlar. En sonunda sorunun kaynağını bulur. Bir gün önce gitmiş olduğu berber onun bıyıklarını kendi siyasi görüşüne uygun olarak şekillendirmiştir.

Aynı gün başka berbere gider. Bıyıklarının düzeltilmesini ister. Ertesi gün yeni bir şok yaşar.  Ona yakınlık gösterenler ondan uzak durmaya başlarken, selam vermek istemeyenler sıcak ilgi göstermeye başlar. Yaşanan olaylardan rahatsız olan delikanlı soluğu başka bir berberde alır. Bıyıklarını kökünden kazıtır.

Yağmurdan kaçmak isterken doluya tutulmuştur. Bıyıklarını kestirdiğine göre erkeklik elden gitmiştir. Günahını almak olmaz, yine de sesinde konuşmalarında bir değişiklik var mı diye düşünenler ortaya çıkar.

Pazardan kavun karpuz seçer gibi insanların seçildiği yıllar çok uzaklarda kalmadı. O dönemde insanlar siyasi görüşlerine göre seçiliyordu. Sürekli gelişim ve değişim içinde bulunan ademoğulları gün geldi insanları dini inançlarına mezheplerine göre seçmeye başladı. İnsan sarrafı olanlar karşısındakinin yüzüne bakar bakmaz kimin ne olduğunu anlıyorlar.  (Bu sözün aslı farklı ancak burası o sözlerin yeri değil.)

Yapılan yanlışlar sonucunda insanlarımız başının çaresine bakmak zorunda kaldı. Dünyanın sayılı tarım ülkelerinden biri olduğumuz söylenirdi. Gün geldi bir taraftan üreticiler yüz binlerce insanı doyuracak sebzeyi meyveyi çöpe dökmek zorunda kaldı.  Diğer taraftan buğday, ceviz badem; en sonunda hayvan yemi olarak kullanılan saman yurt dışından satın alınmaya başladı.

Bu sorunları çözecek ziraat mühendisleri, veterinerler üniversite eğitimi almış sayısını bilemediğimiz kadar çok gencimiz asgari ücretle çalışabileceği iş bulamıyor.

Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda ekonomik anlamda bağımsız olmayan bir ülkenin gerçek anlamda bağımsız olamayacağı görüşü tartışılıyordu. O insanların ne kadar haklı olduğu günümüzde anlaşılıyor.

Sıradan bir örnek verecek olursak ülkemizde yer altından çıkarılan madenler hammadde olarak yurt dışına gönderiliyor. İşlenmiş olarak insanların dudaklarını uçuklatacak bedellerle satın alınıyor. Bir kilo domates tohumu satın alabilmek için kaç ton domates satın alınıyor; merak eden var mı?

Sonuçta işsiz kalan insanlarımız aç kalmamak için yeni çözüm yolları aramak zorunda kalıyor.  İktidara gelen siyasi partilerin yanında görünebilmek için insanlar arasında acımasız bir yarış başlıyor. Onlara yakın görünenler kazanıyor. Diğerleri ise kaybediyor.

Dünyada örnekleri var mı bilemiyorum. Ülkemizde siyasi irade değiştikçe bazı derneklerin, sendikaların üyesi artıyor. Bazı gazetelerin okuyucuları artıyor. Bazı şirketler iflas ederken, kendi yağıyla kavrulan kimileri bir anda Karun gibi zengin oluyor.

Bir ülke düşünün: Yok denecek kadar az sayıda olsa bile şans oyunlarında kupon dolduran, çekiliş için bilet alan insanların bir anda milyoner olma şansı var. Diğer taraftan üniversite sınavlarında iki milyona yakın adayın içinde birincilik dahil başarı gösterenler var. Aynı başarıyı üniversiteyi bitirinceye kadar devam ettiriyor. Aynı kişiler mesleğinde başarılı sayılabilmek için değişik adlarla yapılan sınavlara giriyor.

Şans oyunu oynayanların para kazanma, milyoner olma şansı varken; okuduğu her okulda, girdiği her sınavda en yakınlarını bile kıskandıracak başarıyı yakalayanlar ne yazık ki kendi mesleklerini sürdürebilecekleri işe giremiyorlar.

İşte tam bu noktada başına gelecekleri önceden fark edenler yeni arayışlara giriyor. Esen rüzgarın yönüne şiddetine göre yön belirleyenler okullarında başarılı olmak yerine hayatta başarılı olma yolunu seçiyor. Bu anlayış her gün biraz daha öne çıkıyor.

Ekranlara çıkıp kendi kocasının birden fazla hatunla evlenebileceğini, dini inancının buna izin verdiğini söyleyen hanım efendi amacına ulaşıyor. Kalabalıklar içinde yok olup gitmek isteyenler bir anda medyanın sayesinde başarılı oluyor.

Gerçekten özü sözü bir olanlar, işlerini en iyi şekilde yapmaya çalışanlar, hayatın her alanında inançlarına bağlı olarak yaşamaya günümüzde nasıl değerlendiriliyor?

Kimse kusura bakmasın ama o insanlara günümüzde ‘salak’ deniyor!