Çakma doktorlardan geldik üniversitelerimizin kalitesine…

Eğitimde gelinen noktaya…

Yani, yıllarca birlikte çalıştığımız gazeteci dostum ve arkadaşım Faysal Geyik’in iddiasına:

“Büyük ve tanınmış bir holdingin sahibi, diyelim ki endüstri mühendisi arıyor. Bitlis veya Siirt’ten mezun birine mi iş verir, yoksa Boğaziçi mezununa mı?”

Haklı bir soru…

İşte burada “adaletsiz”lik devreye giriyor.

İş sahibi, iyi yetişmiş, hatta yurt dışında iyi bir üniversitede master yapmış olan elemanı tercih ediyor.

Zar zor girdiği, bin bir emekle mezun olduğu Siirt’teki mühendis gencimiz ise hiçbir zaman istediği bir işyerinde, hayal ettiği bir kurumda iş bulamayacağını biliyor.

Ama ne yapsın…

Burada ayrıca daha başka bir haksızlık ve eşitsizlik var.

Boğaziçi Üniversitesinde ders veren bir profesör, hayatında hiçbir zaman Doğu ve Güneydoğu illerindeki emsal üniversiteye endüstri mühendisliği dersi vermeye gitmez.

Ya “çakma” prof’ların eline düşer gariban öğrenci…

Ya da “çakma” doktorların…

Ya da Boğaziçinde son olarak yaşanan “intihalci” prof. Bulu gibi.

Gelelim üniversitelerdeki duruma.

Ülkemizde 131’i (yüz otuz bir) devlet, 78’i (yetmiş sekiz) vakıf olmak üzere 209 (iki yüz dokuz) üniversite var.

Öğrenci sayısı 7 milyon 940 bin.

Evet, son 20 yılda üniversite sayımız çok arttı.

Bölgeler arasındaki dengesizlikler giderilmeye çalışıldı.

Ama bu öğrencileri yetiştirecek düzeyde bilim adamı ne yazık ki yok.

Diyelim ki büyük kentler şanslı.

Ya diğerleri?

“saldım çayıra” vaziyetleri…

Ama şu var…

Eskiden lise mezunları parmakla sayılırdı…

Şimdi üniversite mezunlarından geçilemez haldeyiz.

İş dünyasına, çalışma hayatına göz attığınızda en çok boşta olanların üniversitelerin iş sahası son derece sınırlı bölümlerinden mezun gençlerin olduğunu görürsünüz.

Tek bir örnek bile yeterli…

Ben Ankara Gazi İletişim Fakültesinde son sınıf öğrencilerine özel gazetecilik- ajansçılık ve dergicilik dersleri verirken, iletişim fakültelerinin sayısı 40’dan fazlaydı.

Bu sayıyı öğrenince, ders verdiğim öğrenciler adına çok ama çok üzülmüştüm.

Şu anda bu sayı sanırım 50’yi aşmıştır…

Her fakülte yılda 150 öğrenciyi mezun etse, yılda 6 bin gazeteci, televizyoncu, halkla ilişkiler, sinemacı veya fotoğrafçı iş arıyor demektir.

Türkiye’nin ihtiyacı olsa olsa yılda 500, bilemediniz bin kişi olsa, 5 bin öğrenci ortalıkta geziyor demektir.

Ayıptır, yazıktır, günahtır…

Birileri bu tablodan utanmalıdır…