Anadolu gezginlerinin (seyyah), kitaplarında, “meşe denizi” olarak adlandırdıkları bir coğrafyanın üzerinde yaşıyoruz.

Sadece bizim gezginlerimizin değil; Alman ve İngiliz gezginler de “meşe denizi” ifadesini kullanırlar kitaplarında…

Ünlü gezginimiz Evliye Çelebi de; Anadolu Ormanlarının yoğunluğunu ve sıklığını; “Van'daki bir sincabın, yere hiç inmeden, daldan dala atlayarak İskenderun Körfezi'ne kadar gidebileceği” betimlemesiyle anlatır, ünlü eseri Seyahatname’de…

Dahası, 28 Temmuz 1402 tarihinde; Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezid ile Moğol İmparatoru Timur arasında, Ankara’nın Çubuk Ovası’nda yapılan Ankara Savaş’ında; Timur’un her savaşta kullandığı fillerini, ağaçların sıklığından dolayı, bu savaşta kullanamadığını anlatır.

* * *

Sözün özü, şimdi biz de bir zamanların “meşe denizi” diye nitelenen bu coğrafyanın üzerinde yaşıyoruz güya.

Evet güya.

Niye güya?

Çünkü o meşe denizinden bize kalan eşsiz bucaksız bir “kum denizi”…

Şimdi bu aşamada sorulması gereken şey şu; kim ya da kimler bunun suçlusu?

Elbette biziz, bizleriz… Yani bu coğrafya üzerinde yaşayan atalarımız ve bizler…

Yazımıza “Ülkemiz hızla çölleşiyor” başlığıyla başladık.

Başlığımız da yanlış oldu.

Ülkemiz çölleşmiyor; ülkemizi biz çölleştiriyoruz.

O nedenle çok sık yazar, çok sık dillendiririm; biz bu coğrafyada yaşamayı hak etmiyoruz.

İnsan, üzerinde yaşadığı topraklara ihanet eder mi?

Etmez…

Etmez ama biz ettik, etmeye de devam ediyoruz.

Ederken de kendi sonumuzu hazırlıyoruz.

Şöyle bir düşünün; 20 metre boyundaki bir ağaç, 1 yıl boyunca 12 kişinin ürettiği karbondioksiti emerek, oksijene dönüştürüyor.

Biz bu yeşil örtüyü yok ederek; karbondioksit oranının artmasına neden oluyor; kendi kendimizi zehirliyor, kendi sonumuzu, kendimiz hazırlıyoruz.

Özellikle son 30 yıldır; yeni yerleşim alanları, yeni tesisler, yeni sanayi ve tarım alanları açma uğruna; ormanlarımız, makilik alanlarımız, meralarımız, çayırlarımız, göllerimiz hızla katledilip, yok ediliyor.

Her yıl yaklaşık 11 milyon metre küp ağaç, kaçak olarak kesiliyor.

Özellikle, Ege ve Akdeniz Bölgelerinde rant sağlamak adına ormanlar hunharca katlediliyor; bu katliamlara da göz yumuluyor.

Neymiş efendim, turistik tesisler yapılacakmış…

Turistik tesisiniz batsın sizin.

Vatan hainisiniz siz, vatan haini…

Yapan da, göz yuman da; hepiniz vatan hainisiniz.

İnsanlık düşmanı, doğa düşmanısınız.

Sizin yüzünüzden, sizin açgözlülüğünüz yüzünden kuraklık yaşanıyor ve yaşanacak bu topraklarda…

Karbondioksit salınımına ilişkin doğal dengeyi de siz ve sizler gibi açgözlüler bozdu ve bozuyor.

Siz ve sizin gibiler yüzünden ozon tabakasındaki delik büyüyor, küresel ısınma artıyor.

Siz ve sizin gibilerin bozduğu doğal dengeden dolayı yağmur yağmıyor.

Siz ve sizin gibilerin yüzünden hem bu kuşağın, hem de gelecek kuşakların aşı ve işi, geleceği yok oldu, yok oluyor.
Siz ve sizin gibi zihniyetler yüzünden bu topraklar çölleşti ve çölleşiyor.

Bir bakın uzaydan çekilmiş şu resme. Bir ülkemizin yeşil dokusuna bakın, bir de ülkemizin kuzeyinde yer alan coğrafyanın yeşil dokusuna.

Sadece bu resim bile iki coğrafya üzerinde yaşayan insanların eğitim ve kültür farkını ortaya koyuyor.

Diğer resimlere bakın. O güzelim dünya cenneti Uzungöl’ü bu hale getirmeye vicdanınız nasıl el verdi?

Ne istediniz Yassıada’dan?

Ne istediniz güzelim Ege Sahillerinden, Akdeniz Sahillerinden?

Nasıl bir ana baba, nasıl öğretmenler elinde yetiştiniz, nasıl bir eğitim aldınız siz?

Ne istediniz Kaz Dağları’ndan, Fatsa’dan, Sinop’tan, Cerattepe’den, Bodrum’dan, Kirazlı’dan, Saroz’dan?

Ve Aytemiz Grubu… Siz ne istiyorsunuz Alanya Sahillerinden. Bu sahiller Dünyaya açılan bir pencere, bir Dünya mirası..

O, bu sahilleri her an bitirme, yok etme olasılığı yüksek olan dolum tesislerinizi konuşlandıracak başka bir yer yok muydu?

Siz, evet siz ağaç düşmanları, siz çevre düşmanları, siz bencil yaratıklar…. evet siz, sizler…

Yeter gayri.

Düşün artık bu toprakların yakasından.

Uzaydan Türkiye ve kuzeyindeki ormanlarla kaplı ülkeler…

Bodrum Güvercinlik

Ülkemizde yeşil katliamı…