24 Ocak’dı dün…

Her 24 Ocak günü kasvet kaplar ruhumu, huzursuz olur, huzursuz yaşar, huzursuz geçiririm o günü…

24 Kasım, (ikisi yakından tanıma, kısa da olsa söyleşme fırsatı bulduğum) üç güzel insanın ölüm tarihidir.

O nedenle her 24 Kasım’da içim burkulur.

24 Kasım; yeri doldurulamayacak üç güzel insanın; Uğur Mumcu ve Gaffar Okan’ın menfur bir suikasta kurban gittiği; yine bu ülkenin kilometre taşlarından biri olan İsmail Cem’in de ölüm tarihleri, ölüm yıl dönümleridir.

O nedenle hiç sevmem 24 Ocak’ları…

* * *

Büyük bir yazar, ikna yeteneği yüksek büyük bir hatipti Rahmetli Mumcu.

Ankara Hukuk Fakültesi mezunu, iyi bir hukukçuydu, ama gazeteciliği yeğlemişti.

Sağlığında, sağcısıyla, solcusuyla tüm medya camiasının çekindiği, saygı duyduğu, araştırmacı bir yazardı.

… …

Benim Eskişehir CHP Gençlik Kolları Başkanı olduğum dönemde Gençlik Kolları adına düzenlediğimiz bir panel için gelmişti Eskişehir’e…

O panele katılan, biz izleyiciler kadar, (şu an kimler olduğunu anımsamadığım) diğer panalistler de; nefeslerimizi tutup, izlemiş ve dinlemiştik kendisini.

Hiç unutmam, konuşma sırası kendisine gelen panalistlerden biri, “Galiba Uğur Beyle aynı panele, konuşmacı olarak katılmakla, hata ettik; Uğur Bey söylenmesi gereken, ne varsa söyledi. Bize söyleyecek bir şey bırakmadı.” demiş, gülüşmüştük.

O anda dinleyiciler arasında bulunan yaşlı bir ağabeyimiz de ayağa fırlayıp, büyük bir coşkuyla; “Allah, seni başımızdan eksik etmesin Sayın Mumcu…” diye bağırmıştı.

* * *

24 Ocak 1993 tarihiydi.

Ankara’daydım.

Bir arkadaşımdan duymuştum suikast haberini.

O an, Eskişehir’de düzenlediğimiz panelde; “Allah seni başımızdan eksik etmesin” diye bağıran yaşlı ağabeyimiz geldi gözümün önüne.

“Dileğin ters tepti Niyazi Ağabey; İşte Tanrı, başımızdan eksik etti Uğur Mumcu’yu. Bu ülkenin pek çok değeri gibi Uğur Mumcu’yu da çekti aldı bu ülkenin elinden… Bakalım, daha kimleri alacak?” deyip, ağladığımı anımsıyorum.

* * *

Işıklar içinde uyusun; O’nun iyi bir okuru olarak, o günden beri, hep şunu düşünmüşümdür; “Uğur Mumcu öldürülmeseydi ne olurdu?

Nasıl, nerede ve ne durumda olurduk? Ülkemiz medyası, siyaseti, siyasetçileri, her şeyden önemlisi ülkemiz seçmeni nasıl olurdu?” diye…

!!??...

Kesinlikle bu durumda olmazdık.

Uğur Mumcu da işte bu nedenle, bu durumda olmamız, böyle kalmamız için öldürüldü.

Eskişehir’deki panelde de; panelde bulunanların gözlerinin içine baka baka, tepkimizi ölçe ölçe; “Nereden nerelere, kim ya da kimler tarafından, ne koşullarda bu duruma getirildiğimizi; malum çevrelerin bu ülkeyi, neden tekrar Atatürk öncesi döneme götürmek istediğini (belgeler sunarak)” anlatmıştı.

O günlerde; silah ve uyuşturucu kaçakçılarını, onlarla resim çektiren valileri, güvenlikçileri yazıyor; “terör örgütleriyle, silah kaçakçıları arasındaki yoğun ilişkiyi” ortaya koyuyor; ABD’nin Ortadoğu’daki politikalarını ve ılımlı İslam devletinin unsurlarını irdeleyen yazılar yazıyordu.

Bir soru üzerine de; Müslüman Arap Şeyhlerinin derdinin imanının para olduğunu anlatmış; “Dünyada insan, insanın kurdudur. Ortadoğu’da da Müslüman, Müslüman’ın kurdudur” demişti.

O günün siyaseti için de; “Devletin resmi ideolojisinin üçayağını Tarikat-Siyaset-Ticaret oluşturuyor” demiş, uzun uzun devletin tarikatlarla olan ilişkilerini anlatmış, konuşmasının sonunu (bu gün gibi anımsarım) şöyle bağlamıştı.

Ülkemizi çok kötü günlerin beklediğini anlatmış; “İmam hatipli ordu, imam hatipli yargıçlar, kaymakam ve valiler devrinin açılmaya başlanacağını; ‘Yaşa varol Harbiye yerine Esselamünaleyküm Harbiye; laikliğin ruhuna el fatiha ...’ denecek günlerin yakın olduğunu vurgulamıştı.

… …

Rahmetlinin o tarihlerde yaptığı saptamaların tek tek gerçekleştiğini görüp, yaşıyor daha çok üzülüyorum.

Işıklar içinde uyu Güzel İnsan….