Vahşi doğada, bedeninde özür olan canlı bulmak mümkün değildir. Zayıf, sakat, özürlü olanlar ebeveynleri tarafından öldürülür, ya da ölüme terk edilir. Et oburlar için onlar sadece bir öğün yemektir. Aynı zamanda kolay yakalanabilecek bir avdır. Belgesellerden izlediğim kadarıyla hayatta kalmak isteyenle; karnını doyurmak isteyen arasında kıran kırana bir kavga olur. Ava giden, kimi zaman sakatlanıp kendisi avlanırken, av olarak seçtiği canlı sakatlanıp canını kurtarabilir.
Sakat doğmuş bir canlının kendi ailesi tarafından öldürülmesi vahşilik olarak düşünülebilir. Ne yazık ki doğada yaşayan tüm canlılar için yaşamak, neslini devam ettirebilmek çok önemlidir. Zaman kısa, yiyecek çok sınırlıdır. Leylek gibi göçmen kuşlar, yurdumuza geldiğinde yuvasını yapar, yumurtalarından yavrularını çıkarır. Büyütüp onları kendi türlerinin tüm özelliklerini öğretir. Zamanı geldiğinde günlerce sürecek göç yolculuğuna çıkar.
Çıkacakları yolculukta sakat olanların yeri yoktur. Sakat, zayıf, hasta olanlar yuvadan atılır. Onlara verilecek besin, kardeşlerine pay edilir. Bazı kuşlar iki tane yumurta yumurtlar. İlk çıkan civciv, kardeşini yuvadan atar. Anne baba iki tane yavruyu büyütecek besin kaynaklarını bulamaz. Kendilerini ve yavrularını doyurabilmek için defalarca yavrularını korumasız olarak bırakıp yuvadan ayrılır.
Yolu düşenler görmüştür. Bahçeli evler mahallesinde üçayağı olan bir köpek vardır. Boynundaki tasmaya bakılırsa onu sahiplenen biri vardır. Mahalle sakinlerinin, esnafın, Bahçelievler ilköğretim öğrencilerinin maskotu gibidir.
İnsanların sadık dostlarından olan köpekler, insanlardan uzak kalmak istemezler. Yazları susuzluktan, kışları hem soğuktan hem açlıktan çok çekerler.
İnsanların ülkelerinden ayrılmak zorunda kaldığı, açlıktan öldüğü, kundaktaki bebelerin öldürüldüğü bir dönemde bir sokak itinin lafı mı olur diye konuşanların sayısı az değildir.
Son sözü Nasrettin Hocaya bırakalım: Sende haklısın.