Yüksek Seçim Kurulu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini iptal ederek sonu gelmez tartışmaların da fitilini ateşlemiş oldu.

Aslında bundan önceki tüm seçimler de hemen bu ve benzeri haksızlık ve hukuksuzluk iddialarıyla doluydu. Çoğu zaman bu durum kitlelere tam olarak anlatılamadı. Çoğu kez de flu noktalar vardı ve insanlar acaba diyebiliyordu. Ancak İstanbul seçiminde her şey gün gibi ortada, kabak gibi meydanda, iktidar partisi mensuplarının bile ‘bu kadarı da olmaz’ diyeceği kadar ortada.

İstanbul seçimi ile görüldü ki, akıl bir yanda, vicdan bir yanda, hak, hukuk, adalet bir yanda. Gözü kararmış bir şekilde, illa da benim olacak hırsı, her şeye rağmen her şey benim olacak mantığıyla hareket edilmekte. YSK’nın gerekçesi kamu görevlisi olmayan sandık başkanları. O sandık başkanlarını sanırım Mozambik YSK’sı atadı(!). AKP'li Ali İhsan Yavuz; “Hiçbir şey Olmasa Bile Kesinlikle Bir Şeyler Oldu Ama Fark Edemedik” Özdeyişi ile Aziz Nesin ve Nasrettin Hoca gibi mizah ustalarının pabucunu dama atmıştır.

Sayın Binali Yıldırım’ın ve üst düzey AKP yöneticilerinin deyimi ile “Oylar çalındı”… İktidar siz olduğunuza göre milletin iradesini çalan hırsızı bulacağınıza kuşkumuz yok. Yalnız bulamazsanız ramazan ayında ve ilk gününde yalan söylemenin iftira atmanın günahı büyük olur. Anlaşılıyor ki seçim, oy çalma senaryosu üzerine oturtulacak.

Yüksek Saray Kurulu veya Yandaş Seçim Kurulu diye adlandırılan YSK’nın, emirle görev yaptığı izlenimi belleklere kaydoldu. Ne var ki bu garabet Türk Toplumu’nun bünyesine terstir. Şu parti, bu parti değil, tüm partilerdeki akıl, vicdan, insanlık, adalet duygusunun kırıntısına sahip olan herkes, bu ceberrut, bu otokratik haksızlığı ve hukuksuzluğu içine sindiremeyecektir.

Bu karar yetkinin kötüye kullanılmasıdır. Bir zarf içinde dört oy var, diyelim ki bir evde altın, gümüş, pırlanta, elmas aynı kasada, hırsız kasayı açıyor, sadece elmas madenini alıyor, diğerlerini ev sahibine bırakıyor ve çekip gidiyor. Ülkemiz insanı böylesi gözü açıklığa, garabete izin vermeyecektir. Zira daima mağdurun ve haklının yanında olmuştur. İsterse kendi partisinin dışında olsun. Bir hakkın teslimi ülkemiz insanının namusu ile özdeştir.

Dikkatle izlersek eski ve yeni AKP’de önemli görevler yapmış pek çok insan bunun kabul edilemez olduğunu kamuoyuna açıklıyor. Ülkemiz insanının adet, gelenek ve mizacına aykırıdır. Türk filmi izleyen herkes bilir ki, silahla savaşan birisinin mermisi biter ya da silahı arıza yaparsa, öbürü de silahını atar ve eşit koşullarda savaşırlar. Bu ülke insanının beynine böylesi mertçe rekabetler işlendi. İktidar elindeki güç, imkân ve iktidar silahını İmamoğlu’na karşı acımasızca kullanıyor. Dahası yine hiç bir Türk filminde insanı sırtı dönükken vurmazlar. Bu durum ahlak dışı olarak algılanmıştır daima.

YSK kararı ile Türkiye bir ayıbın, hukuk dışılığın, akıl dışılığın denizinde yüzüyor. Bu artık sadece İstanbu’un değil, Türkiye’nin seçimidir. Bu seçim aklın, vicdanın, ahlakın, yüce insanlık ideallerinin seçimidir. Ülke tüm dünyaya karşı, aklın, vicdanın ahlakın, ayıbın, hakkın sınavını veriyor. Kuşkum yok, hak ve haklı galip gelecek.