Günümüzde göçmen veya sığınmacı adıyla yabancı ülkelere  gidişin değişik nedenleri vardır. Göçler daha çok sosyo-ekonomik olarak, durumu kötü olan ülkelerden iyi olan ülkelere doğru olmaktadır. Türkiye aslında ekonomik nedenlerle göç veren ve vermeye çalışan bir ülkedir. Türkiye’den göçler genelde (AB) Avrupa Birliği ülkelerinedir. Göç nedeni ekonomik veya siyasaldır.
Bizden 12 Eylül sonrası siyasi nedenlerle AB ülkelerine az sığınmacı gitmedi. AB ülkeleri gerçekte siyasi sığınmacıları geri çevirmedi. Hatta onlara insan hakları ve özgürlükler konusunda hatırı sayılır haklar tanıdı. Diğer bir göç verdiğimiz alan ise ekonomik nedenler. Geçici sığınmacı veya iş bulma umutları, hatta Avrupa ülkelerinde yerli birisi ile evlenme ya da hülle evlilikleri bir seçenek olarak kullanıldı. 
Ülkemizden dışarıya göçlerin özünü sosyal ve ekonomik nedenler oluşturmaktadır. Buna rağmen Avrupa ülkelerinde dışarıdan gelenlerin sayısı yüzde birler düzeyindedir. Oysa bir de bizim ülkemize dışarıdan göç dalgası vardır. Suriye ve Afganistan ağırlıklı, neredeyse nüfusumuzun yüzde onu boyutunda bir sığınmacı kitlesi. Ülkenin demografik (nüfusbilimi) yapısını bozacak boyutlardadır. 
Suriye’de bizim de bulaştığımız, ABD ekseninde bir haksız savaş söz konusuydu. Sonuçta Türkiye buradan zararla çıktı. Maddi, manevi verdiğimiz şehitler yönünden zararla çıktık. Süleyman Şah türbesini bile kaçırmak zorunda kaldık. Hepsi iktidarın yanlış, hesapsız, kitapsız, maceracı dış politikaları yüzünden. 
Suriye haklı savaşını kazandı. Esat rejimi dimdik ayakta. Üstelik dışarıya giden sığınmacılar için af da çıkardı. Zaten bizdeki sığınmacılar memleketlerine istedikleri an ve bayramlarda gidip geliyorlar. Suriye’li vatandaşların durumu uzun zamandır. Sığınmadan çok Türkiye’ye toplu göçe dönüştü. Durum ülkemizin kaldıramayacağı kadar büyük bir yük. 
Suriyeli sığınmacıların çoğu ülkemizde pek çok konuda sefilleri oynuyor. Kırmızı ışıkta durunca Suriyeli çocukların ve kadınların etrafımızı sardığı gerçektir. Ucuz işgücü, sendika, sigorta yok. Zaten işsizliğin dorukta olduğu ülkemizde. Bazı fırsatçıların Suriyeli kadınları ikinci, üçüncü eş olarak aldıkları sır değil. Kolay uyuşturucu ve fuhuş batağına düşebiliyorlar. Okuma yazma ve kültürel seviyeleri düşük, en küçük anlaşmazlık olayları ölümle sonuçlanabiliyor. Ankara Altındağ’daki olay bunlardan sadece biridir.
Nüfus kontrolü yok, sayıları neredeyse 750 binleri bulan çocuk doğumları oluyor. Sayın CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun önerisi akılcıdır. “Bunlara kendi topraklarında isdihdam ve güvence”… Türkiye bu yükü kaldıramaz.
Ek olarak Afgan göçmenler sorunu ise çok daha karmaşık ve son derece tehlikeli. Hepsi genç, kadın çocuk ve yaşlı aralarında hiç yok. ABD kendi kirli işlerine bizi temizlikçi olarak kullanmaktadır. İktidarın ABD karşısında öte git diyecek hali yoktur. O da bu fırsatı tepe tepe kullanıyor. Afgan sığınmacılar gizli anlaşmalarla ülkeye sokulmuş, başı boş mayın gibi bunları kimin ne zaman ve niçin nerede kullanacağı belli değildir. Belli olan şey ise kesin ülkemizin hayrına değildir. 
Çoğunun okuma yazması yoktur, narko devlet olarak anılan ülkenin bireyleridir. Çobanlıktan öte hiç bir iş kapasiteleri de yoktur. ABD ve batının neden olduğu bu göç dalgasının faturasını biz neden ödüyoruz? Bizim askerimiz Afganistan da güvenliği sağlasın, gerekirse şehit olsun, onlar bu ülkede sahil boylarında beslensin ve bacak çatsınlar, böyle bir dünya yok! Kimseyi buna ikna edemezsiniz. AKP iktidarı, hatta kendi seçmen tabanınızı bile. Sonuç olarak AKP’li vatandaşların da yüzde 80’inin bu duruma karşı olduğu biliniyor.
Sorunu yaratan ABD’dir, çözümünü de kendileri bulsun. Sınırları her gelene sonuna kadar açarak göçmen sorunu çözülmez. “Ne istiyorsun bacından, bacın ölüyor acından” Türkiye kendi acına, işsizine çözüm bulamazken, sıra Afganistan ve Suriye’nin açlarına mı geldi? “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak” deyimi böylesi durumlar için söylenmiş olmalı.