Uğur Mumcu'nun güzel bir sözü vardır; "Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak!"
Biz de bu sözden hareketle, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayalım dedik.
Ve de yazımızın birinci bölümünde Avrupa, ikinci bölümünde Türkiye okullarındaki din eğitimini bir görelim dedik.
Fransa hariç tüm Avrupa ülkelerinde din eğitiminin yapıldığını, birkaç ülke hariç genelde zorunlu olmadığını gördük.
Üstelik din eğitimin mezheplere göre düzenlendiğini, ders kapsamının ve eğiticisinin kilise tarafından belirlendiğini...
Türkiye'de ise din eğitiminin devlet kontrolünde olduğunu, 12 Eylül askeri darbesinden bu yana da zorunlu olduğunu...
Ayrıca Türkiye'de din eğitimi sürecinde, farklı bir İslami yorumu olan 20 milyona yakın Alevi kesimin hiç gözetilmediğini gördük.
Konumuz Alevilik yapmak değildir. Ama içinde bulunduğumuz bu toplumun sorunlarına duyarsız kalmak da değildir.
Kaldı ki, zorunlu din dersi tartışmasının kaynağı da bu ise...
Bu nedenle; özellikle Alevi kesimin itirazından yola çıkarak, din eğitimi konusunu bir de biz dillendirelim dedik.
* * *
Alevi, Osmanlı'daki dışlanmışlık nedeniyle Cumhuriyete büyük güven duydu. İslami kimliğinin ve sosyal varlığının görülmesini istedi.
Çünkü yıllarca saklı, gizli ya da suçluymuş gibi görünmekten kurtulmak istiyordu.
Bütün beklentisi köyünü, kentini, mahallesini rahat söyleyebilmekti; devletle olan ilişkisinde ayırım görmemekti.
Bunun için Atatürk'e büyük sevgisi vardı. Bunun için Cumhuriyete sadakati yüksekti.
Yaşam biçimi çağdaşlığa açık, tutuculuğu yoktu. Dolgusu Türkmen kültürü olan halk kültürünü yaşatan, folkloru zengin, okumaya yatkın, toplumsal hoşgörüsü yüksekti.
Devletten en önemli ve öncelikli beklentisi din eğitimi konusundaydı. Çünkü yıllarca "asimile" edilmek korkusunu yaşadı ve de yaşamakta.
Kırsal kesimdeyken sesi cılızdı; bugün, sorunlarım yüksek sesle dillendirir oldu.
Ama bu ülkede, siyasetin sağı da solu da yıllarca bu sesleri duymamış ya da duymak istememişti.
Yine de son yıllarda masaya yatırılır, üzerinde konuşulur oldu.
* * *
-Alevi kesimin önemli bir talebi, din eğitiminde bir inancın dayatılmaması idi.
Nitekim bu konu, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin 1999 da kabul ettiği bir kararda, "Devlet okullarında din eğitimi ile ailesinin inançları arasında bir uyuşmazlık olmaması gerekir" ifadesiyle vurgulanmıştı.
Ve de bu talep; Avrupa Konseyinin 2005 yılında kabul ettiği bir kararda da, "Amacın belirli bir inancı aşılamak değil..." ifadesinde özellikle vurgulanmıştı.
-Alevi ve laik kesimin öncelikli ve de en önemli talebi ise, din eğitiminin zorunlu olmaması idi.
Bu durum tüm gelişmiş ülkelerde isteğe bağlı olarak çözümlenmişti. Türkiye'de de böyle olmalıydı. Çünkü laik bir ülkede din eğitiminin zorunlu olması, çağdışı bir anlayıştı.
* * *
Ve bugün:
AİHM'de, 16 Eylül 2014 günü Türkiye için oybirliğiyle bir karar daha alınmıştır.
"En kısa sürede din ve ahlak kültürü derslerinin zorunlu olmaktan çıkartılıp, öğrencilerin muaf tutulabilecekleri bir sisteme geçilmesi" gerekir denilmiştir.
Ne yazık ki, Başbakan Davutoğlu hemen karşı çıkmıştır bu karara.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise "Fizik, kimya zorunlu oluyor da din dersi niye olamıyor!" diyerek hiç de uygun olmayan bir dil kullanmıştır.
Görünen odur ki, AKP iktidarı ve Sayın Cumhurbaşkanı, din dersi sorununu çözmek istememekte, 1982 darbe anayasasıyla zorunlu yapılmasına sahip çıkılmaktadır.
Hem de 12 Eylül darbe anayasasına karşıyım diyerek...
* * *
Oysaki:
-Eğer bu ülkede farklı inanç kesimlerine saygı gösterilecekse...
-Eğer bu ülkede laiklik var deniliyor ise...
-Eğer bu ülkede darbelere karşıyım deniliyor ise...
Darbeden yargılanmış generallerin hazırlattığı 1982 anayasasına sığınılmamalıdır. AİHM'nin verdiği karar uygulanmalı, toplumsal barışın bir adımı atılmalıdır.
Bu konuda, siyasi parti liderleri de kendilerini bir samimiyet testine tabi tutmalıdır.
Laik kesimin ve Alevi-Bektaşi kültürüyle geniş bir hoşgörü yaratan bu toplumsal kesimin, itirazları ve endişeleri duyulmalıdır.
Ve de özellikle Alevi itirazları, sokağa davet edilen bir olgu olmaktan çıkarılmalıdır.
Çözüm kolaydır; tek yapılacak şey AİHM'nin kararını uygulamak, Alevi itirazlarını göz önüne almak, din dersi eğitiminde 1980 öncesine dönmektir.
Yani 34 yıldır yapılan bu uygulamaya son vermektir.