Yoksa ikisinin arasında sıkışmış bir kimlik midir?

Oysaki Türkiye Batı ile savaştı ama yönünü Batı'ya, Batı kültürüne dönmüştü.

Elbette Batı'da 500 yıllık bir Rönesans döneminin ve büyük bedeller ödenerek oluşmuş kültürün ülkemizde yerleşmesi bir süreç işiydi. Ama bu süreç iyi yönetilemedi.

Yani toplumun ana dokusu olan ve içinde daha çok geleneksel Doğu kültürünü, özellikle de İslami kültürü barındıran yapı ile Batı kültürü üzerinde bir sentez yaratılamadı.

Üstelik olması istenen kültürel dönüşüme yapılan her türlü itiraz, 1946'da çok partili döneme geçildiğinde, özellikle siyasi bir malzeme olarak kullanıldı.

Ve de bu itirazlar, ete-kemiğe büründürüldü; kurucu iradeye ve cumhuriyetin kurucu değerlerine karşı siyasal bir muhalefete dönüştürüldü.

***

Daha da ötesi:

Batılı olmak demek siyasal, ekonomik ve askeri olarak, Batı sistemine teslim olmak biçimine dönüştürüldü.

Ve de bu nedenlerle, özellikle de 1946'dan sonra, sosyalist sisteme duyulan ürküntüyle Batı Blok'u içinde yer alındı.

-Ülke siyaseti, 1950'den başlayarak "küçük Amerika olacağız" diye ABD'ye...

-Ülkenin ekonomisi, finans kurumları İMF ve Dünya Bankası olan Batı'ya...

-Ordusu NATO'ya...

Yani kurucu iradenin istediği genelde Doğu'ya, özelde İslam dünyasına örnek olacak aydınlanmış bir toplum projesi ekonomisiyle, siyasetiyle ve ordusuyla ve de daha çok güvenlik sorunuyla Batı'ya teslim edildi.

O halde sormak gerekir; bugün Türkiye'nin güvenlik sorunu Batı'dan mı, Doğu'dan mı kaynaklanır olmakta?

Ya da komşularından mı, yoksa Batılı küresel güçlerin bu ülkelerdeki siyasi ve askeri politikalarından mı kaynaklanır olmakta?

Elbette görünüyor ki Türkiye'yi tehdit eden güçler, özellikle Ortadoğu'da görüldüğü gibi Batı tarafından beslenmekte, Batı tarafından silahlandırılmaktadır.

***

Peki, bugünkü Türkiye'nin görünümü nedir?

-1923'te hızla başlatılan çağdaşlaşma projesi, amacından saptırılmıştır.

-Aslında Tanzimat'la başlatılan ve de 100 yıldır cumhuriyetle devam ettirilen laikleşme kavgası, başarıya ulaşamamıştır.

-Eğitimde, sağlıkta, yargıda, doğal çevreyi korumada ve genelde tüm devlet hizmetlerine batılı olunamamış, batı normlarına ulaşılamamıştır.

Ve de devlet halk hizmetlerinde, halen bir 'şiddet aracı' gibi görünür olmuştur.

Nitekim Türkiye Batı'dan bakıldığında Doğu, Doğu'dan bakıldığında Batı gibidir. Ve bu durum, coğrafi bakımdan olduğu gibi kültürel bakımdan da aynen böyledir.

Daha da önemlisi:

Bugün Türkiye Müslüman olduğu için Avrupa tarafından, laik olduğu için Doğu

tarafından dışlanır, Doğu ile Batı arasında çifte kimlikli bir topluma dönüşür gibidir.

***

Elbette burada sormak gerekir:

-Batı'da gelişen demokratik kültür bizde neden gelişmemiştir?

-Bu, Batılı olamadığımızdan mıdır yoksa ezberleri yıkamadığımızdan mıdır?

Nitekim Hıristiyan dünyanın temsil edildiği Batı, Rönesans'ını yaşayarak ezberlerini yıkmış, İslam dünyası yıkamamıştır.

Bu olgularla evrensel demokratik kültür Batı'da gelişmiş ama Doğu'da, özellikle de İslam toplumlarında gelişmemiş ya da gelişememiştir.

Sonuçta ana dokusu Doğu ve İslam kültürü olan ve de bir devrimle kurulan Türkiye, evrimini tamamlayamamış Doğu ile Batı arasında sıkışıp kalmıştır.

Yani ne Batılı olabilmiştir ne de Doğulu kalabilmiştir.

Galiba yaşadığımız toplumsal ve siyasal sıkıntıların ana kaynağı, yaşanan ya da yaşatılan bu kimlik bunalımı olsa gerek...