Dünkü yazımda "Bugün Batı'dan yansıyan bir kültür bombardımanı altında kalınmıştır. Neredeyse kendi dilinden utanan bir nesil yetişmiştir bu ülkede" diyerek "Ancak bir gerçeği de artık görmeli ve dilimize sahiplenmede daha gerçekçi bir yöntem geliştirmeliyiz" demiştim.

Şöyle ki bugün:

-Hukuk terimleri yabancı, ekonomi terimleri yabancıdır.

-Teknik terimler, iletişim dili, oto terimleri, sanayi terimleri, bilgisayar terimleri yabancıdır.

-Sosyoloji. Psikoloji, Felsefe terimleri yabancıdır.

-Fizik, Kimya, Matematik, Biyoloji ve Tıp terimleri yabancıdır.

-Resim, müzik, spor terimleri yabancıdır.

Daha doğrusu hem günlük hem öğrenim yaşamımızı ilgilendiren neredeyse tüm terimler yabancıdır. Bilim dili olması nedeniyle bunların bir kısmının yabancı terim olması doğaldır.

Tüm bunların yanında, Türkçe sandığımız birçok sözcüğün de yabancı olduğunu bir görelim ki, bu konuya daha sağlıklı bir bakış oluşturalım.

***

Örneğin günlük yaşamda çok kullandığımız yabancı sözcüklere bir bakalım.

Arapça kökenliler: Arsa, Azrail, beyaz, dakika, defter, ders, dua, elmas, emir, eser, fitil, hayat, ihtiyar, ilaç, imza, insan, kalem, kaymakam, kelime, kırmızı, kitap, leylak, mahalle, makas, mavi, maymun, meclis, mektup, mendil, mercan, millet, nane, nefes, resim, saat, sanat, sene, şemsiye, şey, şiir, ticaret, vali, vatan, zaman, zambak, zeytin, zümrüt.

Farsça kökenliler: Ağustos, ayna, beste, bostan, bülbül, cadı, cambaz, can, çarşı, çerçeve, çeşme, duvar, hafta, hem, henüz, her, hiç, horoz, işkembe, kâğıt, karpuz, lale, Mart, Mayıs, meyve, nilüfer, nişan, nohut, para, pembe, pilav, pirinç, renk, rüzgâr, sebze, sepet, siyah, sümbül, şeftali, tahta, tebeşir, tıraş.

Yunanca kökenliler: Akasya, barut, bodrum, cımbız, çerez, çiroz, demet, efendi, fasulye, fidan, fide, fistan, gübre, huri, ıhlamur, ıspanak, karanfil, kerata, kestane, kiraz, kiremit, kokoreç, körfez, kümes, lağım, lahana, lamba, liman, limon, loğusa, lüfer, mantar, maydanoz, mengene, palamut, panayır, papatya, paydos, pırasa, pide, pilaki, sünger, takoz, tifo, yulaf.

Fransızca kökenliler: Baraj, burs, buket, beton, bluz, elektrik, enerji, kamyon, kalite, karton, kasket, kast, konser, konserve, kontrol, kravat, lise, mayo, otel, otomobil, pantolon, parti, parfüm, patron, pilot, plaj, plan, polis, robot, roman, sekreter, şans, şantaj, taksi, tansiyon, teknik, televizyon, telgraf, torpil, trafik, trampet, tramvay, transit, triko, tuzak, vitrin.

İtalyanca kökenliler: Banka, banyo, berber, bira, bomba, bravo, gardiyan, gazete, gazino, iskele, iskonto, jandarma, kadırga, kampanya, kanca, kaptan, kart, karyola, kasa, kolonya, kopya, korna, lira, mandalina, masa, parlamento, parola, paso, pasta, patent, peçe, peçete, pırlanta, pipo, piyango, piyano, pirzola, plaka, politika, posta, salça, sigorta, tavla, tempo, tornavida, vida, villa.

İngilizce kökenlileri: Bloknot, blöf, blucin, briç, brifing, film, formika, hostes, jet, jilet, kampus, karavan, kep, ketçap, kokteyl, motel, otostop, panel, sandviç, smokin, süpermarket, spiker, sprey, stres, tank, tornistan, torpido.

Ayrıca şapka Rusça, patika Bulgarca, çikolata Meksikaca, tekvando Korece, otoban Almanca, kanarya İspanyolca, soba Macarcadır. Çay Çince; Şubat, Nisan, Haziran Süryanice, vişne Slavca, portakal Portekizcedir.

***

Elbette bu sözcükler, uzun bir tarihsel süreç içinde dilimize yerleşmiştir. Adeta Türkçe sözcükler olmuştur.

Ve de elbette bu sözcükler sökülüp atılmayacaktır. Ama hiç olmazsa bundan sonra dilimiz yabancı sözcüklerin baskısı altında kalmamalıdır. Özellikle Batı dilleri karşısında bir eziklik duyulmamalıdır.

Bugün Batı kültürünün doğum yerlerinden biri olan Fransa bile kendi dilini yasalarla korumaya çalışırken işyerlerine yabancı isim verme özentisi bırakılmalıdır.

Unutulmamalıdır ki dil, bir ulusun ulusal kimliklerinin en önünde geleni ve de en önemli belirleyicisidir.

Ve de unutulmamalıdır ki, "Dilini kaybeden kimliğini de kaybeder" demiştir bir bilge.

Bir özenti ile Türkçe'nin büyük bir zafiyet yaşadığı bir dönemde, yazının sonunu Hürriyet yazarı Mehmet Y. Yılmaz'dan bir alıntı (01 Eylül 2006) ile bağlamak istedim.

"Türkçe, Türklere rağmen hala yaşıyor" demişti yazar.