Türk Dil Kurumu sözlüğünde fobi, "Bazı şeylere ve hallere karşı duyulan, hastalık halindeki korku" olarak tanımlanıyor.

Fobi, "gerçekte korku yaratmayacak bir objeye, aktiviteye ya da duruma karşı aşırı korku duyma ve kaçınma davranışında bulunmaya" denir şeklinde de tanımlanıyor.

Örneğin:

Akluofobi: Karanlıktan korkma.

Amnezifobi: Hafızasını kaybetmekten korkma.

Glassofobi: Topluluk önünde konuşmaktan korkma.

Ksenofobi: Yabancılardan korkma.

Zoofobi: Hayvanlardan korkma.

Türk toplumuna da yıllarca çeşitli korkular dayatıldı. Adeta bu korkular beyin hücrelerine yerleştirildi. Neredeyse her Türk vatandaşı doğumundan ölümüne kadar bu korkuların bir kısmıyla yaşadı, yaşatıldı.

Peki, tarafımdan adlandırılan ve Türk toplumuna dayatılan bu korkular nelerdir?

Komünizmofobi: Komünizm geliyor korkusu. Soğuk savaş döneminin dayatılan korkusu. Toplum soğuk savaş bitene kadar bu korkuyla yaşatıldı; birbirine kurşun sıkan iki kampa bölündü.

Türklükofobi: Türklük gidiyor korkusu. Toplumun ilgisi daha çok sosyal sorunlara yönelince bu korku üretildi. Aşırı Türkçü bir refleks geliştirildi.

Bölünemofobi: Bölünme korkusu. Farklı etnik kimlikler seslerini yükseltince bu korku oluşturuldu. Bu korku toplumun halen gündeminde ve ciddi bir korkudur. Devletin aidiyet duygusunu yeniden inşa ederek bu korkuyu giderecek adımlar atması gerekmektedir.

Asimilofobi: Asimilasyon korkusu, yani etnik ya da inanç kimliğinin yok edilme korkusu. İnanç olarak Aleviler, etnik olarak Kürtler bu korkuyu yaşamaktadır. Bu korkunun yok edilmesi için devlet, siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, daha doğrusu toplumun tüm birimleri az da olsa ezberlerini bozmak zorundadır.

Cemaatofobi: Cemaat korkusu. Özellikle laik değerleri yüksek olan kesimin korkusu. Cemaat kültürünün cumhuriyet değerlerine karşıt olduğu ve bu değerleri erittiği korkusu.

Şeriatofobi: Şeriat geliyor korkusu. Cumhuriyet rejimi yıkılacak şeriat yönetimi kurulacak korkusu. Özellikle Kemalist kesimin ve solun korkusu. Halen bu korku dillendirilmekte ve siyasi söylemlerde bir argüman olarak kullanılmakta. Ve bu korku halen yaşanmakta.

Laiklikofobi: Laiklik gidiyor korkusu. Son seçim dönemlerinin en çok işlenen korkusu ve seçim konuşmalarının siyasi söylemi. Genelde Ulusalcıların, Kemalistlerin ve solun korkusu. Halen bu söylem kullanılmakta ve canlılığını da korumakta.

İktidarofobi: İktidar erkini kaybetme korkusu. İktidarda olsun ya da olmasın kendini hep güçlü hissetmişlerin korkusu. Türk toplumundaki sosyolojik değişimleri okuyamayanların, Anadolu’dan yükselen sermaye gruplarının sarstığı kesimlerin korkusu.

Varoşofobi: Varoşlardan duyulan korku. Hemşerilik duygularının, inanç değerlerinin yoğun olduğu bu kesimlere siyaseten giremeyenlerin korkusu. Kentlerin dokusunun değişeceğinden endişe duyanların korkusu.

Ramazanofobi: Ramazan ayından duyulan korku. Özellikle ramazan ayında oruç tutmayanların, tutanlardan şiddet ya da bir tepki göreceği korkusu.

Ahlâkofobi: Ahlâksızlık aldı yürüdü korkusu. Daha çok muhafazakâr değerleri yüksek olan kesimlerin korkusu. Gençler bir tuhaf oldu, kızlar açık-seçik oldu diye endişe duyanların korkusu.

Türbanofobi: Türban giyenlerden duyulan korku. Türban giyenler şeriatçıdır gözüyle bakanların korkusu. Çok yakında bu topluma şeriat gelecek endişesini taşıyanların korkusu.

Çarşafofobi: Çarşaf giyenlere karşı duyulan korku. Kendini, henüz modern giyime alıştıramamış, inanç değerlerinden dolayı çarşafı üzerinden atamamış kadınlarımıza şeriatçı, cumhuriyet düşmanı olarak bakanların korkusu.

Statükofobi: Statüsünü kaybetmekten duyulan korku. Gerek mesleğinden, gerek ekonomik gücünden ve gerekse siyasal ve bürokratik ilişkilerinden ötürü kendisini güçlü hissedenlerin, bu olanaklarını yitirmekten duydukları korku.

İşte Türk toplumunun korku haritası... Sorun, bu haritayı yok etmektir...

Hem çok güzel, hem de çok netameli bir coğrafyada bulunan Türkiye'nin toplumsal bir güç birliğine ihtiyacı vardır. Bunun için bu korkuları yok edecek bir süreç başlatılmalıdır.

Devleti yönetenlere, yönetmeye talip olanlara, tüm siyasi partilere ve tüm sivil kuruluşlara büyük görev düşmektedir. Amaç korkuların yok edildiği, genel bir hoşgörünün sağlandığı ortamı yaratmaktır.

Seçim sürecine girmiş olan Türkiye'de kullanılacak dil, istenirse bu ortamı yaratacak bir iklimi oluşturabilecektir.