Devlet Bahçeli 16 Eylül 2020 günü, “TTB kapatılsın” dedi.

18 Eylül günlü açıklamasında ise “16 Eylül’de Twitter’dan yaptığım açıklamanın arkasındayım. TTB derhal kapatılmalıdır. Yöneticilerinden hesap sorulmalıdır. TTB yeni tip Koronavirüs kadar tehlikelidir. Ve gereği acilen yapılmalıdır” dedi.

TTB için bu konu 2018’de de gündeme gelmişti.

Çünkü TTB, 24 Ocak 2018 günü “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” demişti.

Bu söz üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından hedefe konulmuş ve “Türk Tabipler Birliği’nin başındaki ‘Türk’ ifadesi zaten Bakanlar Kurulu kararıdır. Onun oradan hemen, süratle çıkarılması lazım” demişti.

Ve de Bahçeli, 06 Şubat 2018 günü grup toplantısında “Derhal çok acil şekilde, hakkında yasal düzenleme yapılmalı ya da kapısına kilit asılmalıdır” demişti.

* * *

TTB, TBB, TMMOB kamu kurumu niteliğinde yarı resmi kurumlardır.

-Bu kurumlar iktidar karşıtlığı üzerinde inşa edilmiş değildir.

-Herhangi bir siyasi partinin yandaşı ve de sözcüleri değildir.

Ama bu kurumların mesleki hassasiyetleri, ülke için duydukları sorumluluklar yalnız o günkü iktidarı hedef alır sanılmaktadır. Demokrasi dolgusu eksik olan siyasetler ise yükselen bu sesleri, ya iktidar karşıtı ya da muhalefet karşıtı gibi algılamaktadır.

Ve de bu nedenle her konu iktidar ve muhalefet arasında politik bir malzeme yapılmaktadır.

Herhalde sorun: Muhalefetin yıllarca bir iktidar deneyiminin olmaması, AKP iktidarının da kuruluşundan bugüne muhalefet deneyimi yaşamamasıdır.

Ve de ülkemiz siyasetinde, iktidarda olsam ne yapardım ya da muhalefette olsam ne yapardım diyen bir sorgulama kültürünün olmamasıdır.

* * *

Öncelikle belirtelim ki:

-Yargının tartışılır, yargıya güvenin sarsılır olduğu bir dönemde, alanı hukuk olan TBB’nin hukuk için gösterdiği hassasiyet ne kadar önemli ise…

-Kentleşmenin ranta dönüştüğü bir dönemde, alanı mimarlık ve mühendislik olan TMMOB’nin kent yapılaşması için gösterdiği hassasiyet ne kadar önemli ise…

-Sağlık hizmetlerinin ticari bir sektöre dönüştüğü ve de dönüştürüldüğü bir dönemde, alanı sağlık olan TTB’nin ülkenin sağlık sorunları için gösterdiği hassasiyet de bir o kadar önemlidir.

Ancak, elbette TTB için söylenecekler de vardır.

-Sağlığı yalnız para kazanma olarak gören hastanelere, para kazanmak olarak gören doktorlara yönelik bir tavır geliştirmeli idi.

-Bir kısım tahlil ve çekimlere çok ileri günler verilerek, özel kurumlara yöneltir gibi uygulamalara bir tavır konulmalı idi.

-Özellikle ameliyatlar için, özel olarak istenen yüksek ücretler takip edilmeli idi.

-Gerekli gereksiz reçete yazılımına, ilaç şirketlerini besleyen reçete yazımına gerekli takibat ve de uyarı yapılmalı idi.

Elbette bunlar, öncelikle devletin görevidir.

Ama sağlık hizmetinin doğru ve de hiçbir fark gözetmeden en uygun biçimde uygulanmasında, TTB’nin de bir sorumluluğu vardır ve de olmalıdır.

Çünkü arkasında bir “Hipokrat yemini” vardır.

* * *

Sonuç olarak:

1929 yılında kurulmuş, 6023 sayılı yasa ile 1953’te kamu kurumu niteliği kazanmış TTB, özellikle yaşadığımız salgın günlerinde daha olumlu bir hizmet politikası için bir uyarı yapmak istemiştir.

Bu nedenle sormak gerekir:

-Bunda, niçin bir siyasi amaç aranmaktadır?

-Adeta niyet okuyarak Türk Tabipler Birliği’ni bir “iç düşman” gibi göstermekten amaç nedir?

-Yoksa amaç, Türkiye Barolar Birliği’ne (TBB) uygulanan politikayı, TTB için de uygulayacak bir ortam mı yaratmaktır?

Ve de özellikle bu salgın döneminde sağlık elemanlarıyla, sağlık kuruluşlarıyla daha da barışık olunması gerekirken, sağlık camiasında daha yüksek bir motivasyon yaratılması gerekirken TTB’ni karşıya almaktan amaç nedir?

Evet, gerçek amaç nedir?