31 Ağustos 2015 günlü yazımın sonunda:
"-Kimliklerin bastırılması, barışa giden yol olarak görülüyor ise...
-Analar ağlamasın demek kolay, ama analar nasıl olacak da ağlamayacak denemiyor ise...
-Siyaset, kışkırtıcı dilini değiştiremiyor, toplumsal barış için elini taşın altına sokamıyor ise...
Bu ülkede barış olabileceğine inanmak zordur.
Ama yine de bu ülkede, barış istemekten başka bir seçeneğimiz yoktur" demiştim.
***
7 Haziran seçiminden sonra, şehit ve ölüm haberleri üzerine ülkede derin bir infial oldu. Ülke genelinde protestolar yapıldı. Durmayan ve giderek yükselir görülen bu kanlı olaylara karşı daha geniş katılımlı gösteriler düzenlendi.
Ankara'da 17 Eylül günü TOBB'nin öncülüğünde, içlerinde TÜSİAD, MÜSİAD, HAK-İŞ, Türk-İş gibi 14 büyük kuruluşun çağrısı ile "Teröre Hayır, Kardeşliğe Evet" mitingi yapıldı.
Dün, yani 20 Eylül Pazar günü İstanbul'da, Erdoğan'ın ve Davutoğlu'nun katılımıyla "Milyonlar Nefes, Teröre Karşı Tek Ses" mitingi yapıldı.
Ancak bu mitingler, haklı bir protesto olmakla birlikte bir kuşku yaratır oldu.
Yani bu mitingler, iktidar yanlısı bir iradeyle yapılıyormuş ve de seçime yönelikmiş gibi bir algı yarattı.
***
Elbette ki, toplumsal barışın olmadığı bir ortam çatışmayı besleyen sosyolojik bir iklim oluşturur. Kaldı ki, Türkiye'nin doğusundaki 30 yıldır süren bu durum, terör olmanın ötesine geçmiş, bir iç savaşa dönüşür olmuştur.
Bugün terör olarak adlandırılan bu durumun, yaratıcısı olan siyasal ve sosyal nedenlerin doğru bir analizi yapılmamış, farklılıkların birarada yaşayabileceği bir siyasal iklim yaratılamamıştır.
İşte bu nedenlerle, iç savaş halini almış bu durumu besleyen sosyolojik nedenlerin, sağlıklı ve cesur bir değerlendirmesi yapılmalıdır. Aslında bugüne kadar yapılmamış olmasına siyasal bir körlüktür diyebiliriz.
Teröre karşı tavır almak elbette olmalıdır. Kardeşlik istemek elbette doğrudur. Zaten bu ülkede olması gereken de budur.
Ancak kardeşliği sağlayacak ana faktör, farklı kesimlerin varlığının kabul edilmesiyle gerçekleşecek bir olgudur.
Oysaki bu ülkede hem toplumun hem de siyasetin bilinçaltında, farklı kimliklerin kabul edilmesini istemeyen bir olgu vardır. Öncelikle bu bilinçaltının temizlenmesi gerekir.
"Teröre Hayır, Kardeşliğe Evet" diyen seslerin yıkması gereken olgu, öncelikle budur.
Ve bilinmelidir ki, eğer terörün arkasında bir güç var ise, farklılıkları kabul etmemiş bir toplumun yapısı, bu gücün faydalanmasına elverişli bir ortam demektir.
***
Bugün "Türk-Kürt" kardeştir deniliyor.
Öyle deniliyor ve de öyle slogan atılıyor...
Bugün Alevi-Sünni de kardeştir deniliyor.
Öyle deniliyor ve de öyle slogan atılıyor...
Ve bu ülkede, yıllarca kardeşlik türküleri söylendi ve de söyleniyor.
Ama kardeşlik türkü söylemeyle, hepimiz kardeştir demeyle olmuyor.
Eğer bu sözlerin içi doldurulamıyorsa, bu kardeşlik çağrıları birden bir kardeş katliamına dönüşebiliyor. Türkiye bu katliamları çok yaşadı ve de yaşamaya devam ediyor.
İşte bu nedenlerle:
Umarız ki bu mitingler, 1 Kasım seçimine yönelik siyasi bir gösteri olmamış olsun ve de gerçekten bir barış ortamını sağlayan ve bu acılara son veren bir siyasi irade yaratır olsun.
Ve de umarız ki, Çorum gibi yerlerde terörü kınamak amacıyla özellikle Alevi mahallelerde, el- kol işaretleriyle yapılan tahrikler yapılmamış olsun.
Ve de bu konuda gerekli duyarlılığı hatırlatan Çorum'daki 64 sivil toplum kuruluşunun, "... teröre tepki eylemlerindeki aşırılık, terörün amaçlarına hizmet etmektedir" uyarısı ve çağrısı duyulur olsun.
***
Ankara'da, İstanbul'da yapılan mitingler özellikle bir bayrak gösterisine dönüşür ve de bir bayrak şiirini hatırlatır oldu.
İşte bu nedenle, bu şiirle ilgili yazmış olduğum ve Çorum Haber'de 5 Ocak 2012 günü yayınlanmış olan yazımı, yarın bir kez daha koymak istedim.