"Ve kadınlar,
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz..."
Diye başlamıştı Nazım. Hayatın her türlü yükünü taşıyan Anadolu kadınını tanımlarken böyle demişti.
Ve bir saygı, bir sevgi ve de bir kutsiyet vurgulamıştı Nazım.
***
Ama Türk Dil Kurumu (TDK) "müsait" sözcüğüne öyle bir tanım yapmış, Arapça kökenli bu sözcüğe öyle bir anlam katmıştır ki, tüm kadınları aşağılar olmuştur.
"TDK Sözlüğü" ilk kez 1945'te hazırlanmış ve yayınlanmış bir sözlüktür. "Müsait" sözcüğünün karşılığı olarak da "uygun, elverişli" tanımı yapılmıştır. Ki günlük konuşma dilinde zaten bu anlamda kullanılmıştır.
Bugün ise "flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen (kadın)" olarak ikinci bir tanım eklenmiştir.
Namusun, kadın üzerinden tanımlandığı ve cinselliğine hapsedildiği...
İnancın, kadın üzerinden tanımlandığı ve kılık kıyafetine hapsedildiği bir ülkede bu tanım, maalesef beyni başka yerde olan bir bakışın ürünü olmuştur.
Kadına şiddet devam ederken...
Kadın cinayetleri devam ederken...
Türk Dil Kurumu'nun kadını cinsel bir obje gibi sunuşu, bu ülkede yerleşmiş cinsiyetçi bir zihniyetin yansıması olmuştur.
***
Töre ve namus cinayetlerinde dünyada ilk sıralarda yer alan ve de işte böyle bir bakışın hakim olduğu bu ülkede, elbette zordur kadın olmak.
Çünkü Türkiye'de kadın olmak; boynunda bir namus yaftasıyla dolaşmaktır.
Çünkü Türkiye'de kadın olmak; dekolte giyiniyorsa hafifmeşrep, çok gülüyorsa oynak, çok geziyorsa sürtük diye etiketlenmektir.
Ve de Türkiye'de kadın olmak; ayıplarla, önyargılarla savaşmaktır.
Yani zordur Türkiye'de kadın olmak.
***
Seçme-seçilme hakkı birçok Avrupa ülkesinden önce kazanılmış olsa da sosyal ve siyasal hayatta, henüz yerini tam olarak alamamıştır kadın.
Ötekileştirilmiş bir kimlikle bakılır olmuş; adeta günlük yaşamın tamamı, erkek egemen yapıya göre inşa edilmiştir bu ülkede.
KA-DER'in araştırmasına göre, 91 yaşındaki Cumhuriyetin 91'inci yılında:
550 milletvekilinin 77'si kadındır. Yani %14'tür. 2007'de ise % 9 idi. Oysaki İsveç'te % 45, Finlandiya'da % 40'tır.
26 bakanın l'i,
81 valinin 2'si,
25 müsteşarın l'i kadındır.
30 Büyükşehir Belediye Başkanı'nın 3'ü,
174 rektörün 14'ü kadındır.
Ve de bugün, 43 ilde kadın milletvekili yoktur.
***
Ama güzel sözler de söylenmiştir, siyasi liderlerin "8 Mart Dünya Kadınlar Günü" mesajlarında:
Erdoğan, "Günümüzde her zaman müstesna bir yere sahip olan, gerek aile gerek toplum yapımızın temel direği kadınlarımızın, Dünya Kadınlar Günü'nü tebrik ediyorum" demiştir.
Kılıçdaroğlu, "Medeni, demokratik, aydınlık bir Türkiye için, her şeyimizi borçlu olduğumuz kadınlarımızı el üstünde tutmak vazifemizdir" demiştir.
Bahçeli, "Beşiğimizi sallayan kınalı eller titremesin; sıcaklık, sevgi ve şefkatiyle üzerimize titreyen merhamet ve müşfik abideleri üzülmesin" demiştir.
Elbette bunlar güzel ifadelerdir. Ama her yıl geleneksel olarak söylenen içi boş politik sözlerdir bunlar.
***
Cinsiyetçi bakış öyle bir körlük oluşturmuştur ki bu ülkede; TDK Başkanı Prof. Dr. Mustafa Sinan Kaçalin'in ifadesine göre, bu tanım 1983 yılında 7. baskıya eklenmiş olduğu halde 32 yıldır görülememiştir.
Ne kadın dernekleri, ne 180 üniversite, ne de 700 bin öğretmen görememiştir bu saçma ve aşağılayıcı tanımı.
Bu da toplumsal bir ayıbımız olmuştur bugün.
Önceki yazılarımda da sık sık değindiğim gibi;
Türkçenin zenginleştirilmesi ve aslına kavuşması için 1932 yılında Atatürk tarafından kurulan TDK, Arapça kökenli bir sözcüğe böyle bir anlam yüklemişse, bu toplumun önemli bir zihniyet devrimine ihtiyacı var demektir.
Galiba bu toplumsal ayıbımızın giderilmesi için de bu zihniyet devrimine büyük ihtiyaç vardır bugün.