Sürekli acı olayları yaşayan bu ülke 16 Mart 2012 günü Afganistan'dan gelen haberle acı bir gününü daha yaşadı. Düşen helikopterde 12 askerimiz şehit olmuştu. Tüm Türkiye 12 anne, 12 baba, 12 eşin ve de çocukların yüreğine düşen acıyı birlikte paylaştı.

Ama bu acı,bir gerçeğin dillenmesine de neden oldu. Bu toplumun, içten içe duyup itiraz ettiği ama yüksek sesle söyleyemediği bir şeyi, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yüksek sesle dillendirdi. "Türk askerinin Afganistan'da işi ne?" dedi. Alışılmış siyasetin kimyasını bozdu. Ve de bu konunun tartışılmasının önünü açmış oldu.

Bu güne kadar 13 kez yurt dışına asker gönderme kararı alınmış. Dönüşümlü olarak 52 bini Kore'ye olmak üzere toplam 63 bin küsur asker gönderilmiş yurt dışına. Çoğu insani amaçlarla. Kosova, Bosna-Hersek, Somali, Arnavutluk gibi. Bir kısmı da savaş ortamına ve savaşa katılmak üzere. Kore ve Afganistan gibi.

 Savaşmak üzere ilk kez 1950'de Kore'ye gönderilmiş. ABD askerleriyle birlikte Kuzey Kore'ye karşı savaşmak için yaklaşık 5000 asker gitmiş. 721 şehit, 2147 yaralı 346 hasta, 234 esir, 175 kayıp olmak üzere toplam 3623 kadar zayiat verilmiş. Savaştan sonra da yıllarca asker gönderilmiş Kore'ye.

Şimdi Kore'de işimiz ne idi diye sorulmaz mı? Hangi ulusal çıkarımız için savaştık Kore'de? Hangi barışa katkıda bulunduk? Şehitler hangi dava için şehit oldu diye sorulmaz mı? Bunu 3623 anneye, 3623 babaya anlatabildik mi? Emperyalizmin çıkarları için sizin çocuklarınız şehit oldu, yaralandı, esir oldu, kayıp oldu diyebildik mi?

Aynı soru Afganistan için sorulamaz mı? Ne işi vardı Türk askerinin Afganistan'da? İşgalci güçlerin, işgal ordusunun içinde Türk askerinin işi nedir? Bu işgalci gücün yani ABD'nin bir komutanı, Irak'ta Türk askerinin başına çuval geçirmedi mi? Bu işgalci güç Kıbrıs harekâtı döneminde Türkiye'ye silah ambargosu uygulamadı mı?

Ne yazık ki, bu sorulara verilen cevaplar hem çok şaşırtıcıdır, hem de çok acıdır.

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Kılıçdaroğlu'na cevap veriyor: "Afganistanlı'Iar, Türkiye Kurtuluş Savaşı verirken Atatürk ve arkadaşlarına, eşlerinin ailelerinin ellerindeki bilezikleri, altınları, ceplerindeki son kuruşları koyup Türkiye'ye gönderdiler. O zaman Afganistanlı, Pakistanlı 'Türkiye'den bize ne' demedi" ifadesini kullanıyor.

Bu ifade çok doğrudur. Ama Afganistanlı, Pakistanlı bu yardımları işgalci güçlere değil, işgalci güçlerin yanında yer alanlara hiç değil, işgal edilmiş bir ülkenin namus kavgasına, bağımsızlığı için savaşan Anadolu halkına yardım olsun diye gönderdiler.

Eğer o günlerde Afgan askerlerini Anadolu'yu işgal eden İngiliz, Fransız, İtalyan ya da Yunan askerlerinin yanında görsek acaba neler derdik? Hiç düşünüldü mü?

Sayın Başbakan da şöyle cevap veriyor: "Tonga krallığının Afganistan'da askeri var. 50 ülkenin burada birlikleri var. Türkiye burada olmasın ne demek. Afganistan'da, Lübnan'da, Kosova'da, Bosna-Hersek'te barış için Türk askeri görev yapmayacak da kim yapacak soruyorum size."

Bu ifade de çok doğrudur. Ama Afganistan ile Lübnan'ı, Afganistan ile Kosova'yı, Bosna-Hersek'i ayırmak koşuluyla. Çünkü Afganistan ABD tarafından işgal edilmiş bir ülkedir. Afganistan'da bulunmak işgalci güçlerin yanında bulunmaktır. İşgali meşru göstermektir. Ve bunun başka bir izahı da yoktur.

Yine Sayın Başbakan şöyle bir ifade kullanmıştır: "Tenezzül edip Çanakkale'ye giderseniz orada Kosovalı şehitleri görürsünüz. Hiç kimse Boşnaklara, Arnavutlara ne işiniz var Çanakkale'de demedi"

Doğru bir tespittir. Ama Çanakkale savaşı emperyalizmin ordusuna, donanmasına bir karşı koymadır. Hem de ABD ile Afganistan'ı işgal eden ve o günün dünya jandarması olan İngiliz emperyal güçlerine karşı ölümüne verilen bir savaştır, bir destandır.

Asırlarca aynı tarihi, aynı kültürü, aynı kaderi paylaşmış ve Mehmetçikle birlikte İngiliz güçlerine karşı savaşan Boşnak'a, Arnavut'a, Çanakkale savaşında ne işiniz var denir mi? Denebilir mi?

Ama Anzaklar'a denildi. Yeni Zelanda'dan gelip Çanakkale önlerinde İngiliz askerleriyle birlikte İngiliz amaçlan için savaşan ve ölen Anzaklar'a denildi. Ama ölülerine en yüksek saygı gösterildi bu ülkede.

Bugün aynı durum Suriye için gündemde. Sanki Türkiye kamuoyu buna hazırlanıyor, şartlar olgunlaştırılıyor. Terörü yok etmek amacıyla Afganistan'ı, demokrasi getireceğiz diye Irak'ı işgal eden emperyal güç, Suriye için sanki Türkiye'yi kullanmak istiyor.

Elbette Arap milliyetçiliğinin ilk uyandırıldığı, totaliter bir yönetimi olan, demokratik sistemini inşa etmemiş Suriye'de demokrasinin getirilmesi Suriye halkının bir talebidir.

Ama bölgeyi altüst etmiş emperyalizmin amacı demokrasi getirmek değildir. "Büyük Ortadoğu Projesi”ni hayata geçirmek, bölgeyi yeniden dizayn etmektir.

Ve bölgenin en önemli ülkelerinden biri olan Suriye için, Türkiye bir taşeron olarak kullanılmak istenmektedir. Görünen kanaat budur.

Muhalefetin bu konudaki tepkileri ve uyarıları çok önemlidir. Bugün muhalefet, özellikle Suriye konusunda "emperyalizmin taşeronu olmayalım" sözünü yüksek sesle ifade etmektedir. Alkışlanacak ve arkasında olunacak bir duruştur.

Artık bu söz Türk toplumunun, iktidar- muhalefet tüm Türkiye siyasetinin, kısaca tüm Türkiye'nin ana düsturu olmalıdır. Ve de gelen yeni nesile temiz bir tarihi geçmiş bırakılmalıdır.

Emperyalizme karşı "Kurtuluş Savaşı" vermiş bir ülkeye yakışanı da budur, bu olmalıdır.