Gazeteci, dünyaya ve olaylara bakışıyla, fikirleriyle, vizyonuyla, düşleri ve özlemleriyle olduğu kadar, özel yaşamıyla da toplumun projektörleri altındadır. Karakter zafiyeti olanların, en yüksek prestij noktasına ulaşsalar da, gönüllerdeki zirvede tutunmaları pek kolay değildir.

“Önce insan, sonra gazeteci” olmak gerekir çünkü. Dürüstlük, samimiyet, önyargısızlık, şeffaflık, objektiflik, adalet, hakkaniyet…Daha pek çok özelliği, yeteneğinizle, becerinizle birleştirmek zorundasınız. Hayata aydınlık bir pencereden bakabilmelisiniz; gözünüzü iyiliğe, güzelliğe, doğruya ve ileriye, hep daha ileriye dikebilmelisiniz.

Elbette insansınız; eksikleriniz de olacak, yanlışlarınız da, istemeden ettiğiniz haksızlıklar da…Önemli olan, yanlıştan dönmenin erdem olduğunu bilerek, fark ettiğiniz anda hiç komplekse kapılmadan telafi etme yoluna gitmeniz…Topluma telkin etmeye çalıştığınız sağduyuyu, hoşgörüyü, insan sevgisini, kardeşlik duygusunu, önce kendi içinizde yaratıp yaşatabilmeniz…

Ve hiç tartışmasız, kendi egolarınızı aşabilmiş ve tüm benliğinizle “toplumsal yarar” noktasında yoğunlaşabilmiş olmanız…İdeolojik takıntılardan uzak, çevrenize, yaşadığınız kente, ülkenize yararlı olmayı her türlü hesabın önüne koyabilmeniz. Oluşturduğunuz bu profilin, toplum tarafından da anlaşılması, benimsenmesi, kabul edilmesi…

Henüz aktif olarak kullanmaya başlamamış olsam da, sosyal medyaya ilk adımımı atmamla birlikte öylesine güzel karşılıklar aldım ki, nasıl mutlu olduğumu anlatamam.

Kâğıt başta olmak üzere, girdilerimizin tümü ve diğer giderlerimiz -kelimenin tam anlamıyla- “uçtu”…Gelirlerimiz ise artmak yerine azalıyor. Dolayısıyla, geleceği göremez durumdayız. Ama yine de, meslekte 49. yılıma girmeye hazırlanırken, kendimi, hemşehrilerim tarafından “ödüllendirilmiş” gibi hissediyorum.

Eskiler, “Marifet iltifata tabidir” demişler. Başarılar takdir edilirse, insana şevk verir, daha iyisini yapma arzusunu kamçılar. Sanatçının ödülü alkıştır, gazetecinin ödülü de, toplumda takdir gördüğünü bilmek…

Başta “zamansızlık” olmak üzere, çeşitli nedenlerle sosyal medyada yer almamakta direniyordum. 14 Temmuz 2018’de, Facebook, Twitter, Instagram ve YouTube’da hesaplar açarak sosyal medyaya ilk adımımı attım. Henüz aktif olarak kullanmaya başlamasam da, dostlarımla ve daha geniş kitlelerle iletişim halinde olmak beni mutlu edecek.

Bir başka mutluluğum ise, sosyal medyaya girişimle birlikte aldığım karşılıklar oldu. Pek çok dostumdan, hemşehrimden övgü dolu, beni yüreklendiren mesajlar geldi. Örneğin, matematik öğretmeni, müzisyen kardeşim Orhan Bahar, “Güzel memleketimin her vilayetine bir Mehmet Yolyapar lazım” diyordu.

Çorum eski Belediye Başkanı, değerli dost Prof.Dr. Arif Ersoy ise, mesajında şu ifadeleri kullanıyordu: “Çorum’un birlik ve bütünlüğüne, kültürel gelişmesine, sosyal yardımlaşma ve dayanışmasına yaptığınız katkı ve hizmetten dolayı size teşekkür ediyorum. Sağlık ve afiyet içinde hizmetinize devam etmenizi diliyorum.”

Ben Çorum’un evlâdıyım. Çorum için elimden gelen çabayı göstermeyi adeta kutsal bir görev biliyorum. Elbette, vatan, millet ve bayrak sevgimi de kimseyle tartışmam. Gücüm yettiği ve Çorumlular güç verdiği sürece, iyiden, güzelden, doğrudan yana mücadelem devam edecek.

14 Temmuz 2018’de sosyal medyaya giriş yazımı da, ÇORUM HABER okurlarının hoşgörülerine sığınarak burada bir kez daha paylaşmak istiyorum.

Merhaba!

Meslekte 48. yılımı geride bırakmak üzereyim. Kurucusu ve Başyazarı olduğum ÇORUM HABER Gazetesi ise yakında, yayın yaşamının 33. yılını devirecek.

Atatürk ilkelerine ve cumhuriyet değerlerine bağlılık, yaşamımın temel ve değişmez çizgisi oldu.

Demokrasi, toplumsal barış, hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı, kadın hakları savunuculuğu, çağdaşlık, eşitlik ve özgürlük özlemi, çevre duyarlılığı, çocuk, doğa ve hayvan sevgisi…Özetle “sevgi”, yaşam felsefemin kaynağını oluşturuyor.

İnsanı seven, yaşadığı kenti de, ülkesini de sever.

Ben de, gazeteye “Çorum’u Sevenlerin Gazetesi” sloganını seçecek kadar Çorum’u seviyorum.

Ve bu sevginin sonucudur ki, nice zamandır “Çorum Milliyetçisi” unvanını, Çorumlu hemşehrilerimin değerbilirlik nişanesi olarak taşıyorum.

Benim için “kişilerle uğraşmaz, meselelerle uğraşır” derler.

Doğrudur.

Çorum’un sorunlarına sahip çıkma anlamında, bayrağı en önde taşıdığımı -tevazu sınırlarını aşma pahasına- söylersem yanlış olmaz.

Bir konuda daha bayrağı en önde taşıdığımı iddia edebilirim; “kadına pozitif ayrımcılık” konusunda…Nitekim, kadınlardan fazla “kadın hakları savunucusu” olduğumu söyleyen kadın dostlarım çoktur.

Velhasıl, gazetemde, ekonomik, sosyal, kültürel alanlarda “iyiden, güzelden, doğrudan yana”, “daha yaşanır bir Çorum’dan”, “daha yaşanır bir Türkiye”den yana, “Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü” düsturundan ödün vermeden mücadelemi sürdürüyorum.

Binlerce okurumla hemen her gün paylaştığım duygu ve düşüncelerimi, sosyal medyada da, mümkün olursa daha geniş kitlelerle paylaşmayı arzu ettim.

Belki, konuları daha farklı yönleriyle de değerlendirip tartışabileceğimizi düşünüyorum.

Beni izleyin dostlarım.

Duygu ve düşüncelerimizi, hayatın getirdiklerini paylaşalım.

Tüm iyilikler, güzellikler sizinle olsun.

Sevgiyle kalın.