Bir gazete haberi:

“Fransa’da, yeni sağlık yasasına göre, ölmeden önce aksini belirtmeyen herkes tüm organlarını bağışlamış sayılacak.

Şimdiye kadar, bir kişinin öldükten sonra organlarının başka birisine nakledilebilmesi için, sağlığında buna ilişkin bildirimde bulunması gerekiyordu.”

Bu haberin hemen yanında bir başka “sağlık” haberi:

“Türk Kızılayı Genel Başkanı Kerem Kınık, ülke genelinde günde 50 bin ve üzeri olması gereken kan stokları seviyelerinin, 20 binlere kadar düştüğünü belirterek, herkesi kan bağışında bulunmaya çağırdı.”

*

Herkesin bildiği bir gerçek ki, ülkemizde tedavileri yalnızca organ ve doku nakliyle mümkün olan hastaların sayısı yıldan yıla artıyor.

Nakledilecek organ bulunamayan insanlarımızı, ne yazık ki kaybediyoruz. Onun için, yıllardır “Organ bağışı hayat kurtarır!” sloganı, yurdun her yanına ulaştırılmaya çalışılıyor.

Bazı organlar ölümden sonra nakledilebildiği gibi, bazı organlar yaşarken de bağışlanabiliyor. Örneğin, böbreklerinizden birini bağışladığınızda, diğer böbreğinizle, hiç sorunsuz, sağlıklı yaşayabiliyorsunuz. Yine karaciğerin bir parçasını da bağışlamanız mümkün olabiliyor, çünkü karaciğer kendini yeniliyor.

*

Organ bağışının dinimiz açısından herhangi bir sakınca oluşturmadığı da Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından duyurulmuş bulunuyor.

Nitekim, Din İşleri Yüksek Kurulu’nun, kişinin kendi rızasına veya öldükten sonra yakınlarının iznine bağlı olarak, herhangi bir ücret karşılığı da olmaksızın organ nakli yapılabileceği yolunda fetvası var.

Kur’an-ı Kerim’de geçen “zaruret hali” kavramı da buna dayanak gösteriliyor.

*

Fransa’nın yeni uygulamasını, “irade dışı” diye zorlama sayabilirsiniz, ama yapılmak istenen “hayat kurtarma” olunca, bunu daha gerçekçi biçimde irdelemeniz gerekir.

Hiç kuşkusuz bu bir “toplumsal bilinç” meselesi.

Çok sevdiğiniz bir yakınınız için, yaşarken de bir organınızı seve seve verirsiniz, ya da öldükten sonra “ne lâzımsa” verilmesi yönünde rızanızı ortaya koyarsınız da, toplumsal bir paylaşım adına, çürümeye terkedilecek organlarınızı bağışlamaktan kaçınırsınız.

Oysa, organ bekleyen sizin yine çok sevdiğiniz bir yakınınızsa, “Bu insanlar neden organ bağışına sıcak bakmıyor?” diye hayıflanırsınız.

*

Ülkemizde bu doğrultuda ciddi çalışmalar yapılıyor, insanlar uyarılıyor, ama bu çabaların yeterli olmadığı da sonuçlardan belli.

Kan bağışı konusunda da durum böyle.

Demek ki, toplumsal düşünemiyoruz.

Ya da diyelim ki, her konuda olduğu gibi bu konuda da toplumsal uyanışımız yeterince hızlı değil.

Oysa, söz konusu olan insan hayatı…

Bir hayat kurtarmanın onurunu, mutluluğunu, dahası sevabını bir hesap edebilsek…