Bir süre unutur gibi olmuştuk, şimdi, bütün ağırlığıyla bir kâbus gibi yeniden çöktü üzerimize.

Koronavirüs salgınından söz ediyoruz elbette.

Yetkililer bunun adını “yeni normal” koymuşlardı. Haziran başında bir ölçüde hayat normale dönerken, bunun, bildiğimiz “eski normal” olmadığını, olmayacağını beyinlere kazımaya çalışmışlardı.

İşyerlerinin kapandığı, belirli alanlarda üretimlerin durdurulduğu, sokağa çıkma kısıtlamalarının uygulandığı ağır pandemi koşullarından, daha hafifletilmiş önlemler dönemine girilmişti. Ama, hijyen, maske, sosyal mesafe başta olmak üzere, bazı önlemlerin ciddi biçimde uygulanması gerekiyordu.

İşte bunu başaramadık.

Bizden istenen toplumsal veya bireysel önlemlere uyarak, hem salgına karşı korunmayı, hem de hayatı normalleştirmeyi beceremedik.

Ve bugün, Çorum da dahil pek çok kentte koronavirüs vakaları olağanüstü artmış durumda.

Kurban Bayramı süresince her platformda gözlenen aşırı serbestliğin ve rahatlığın faturası, önümüzdeki günlerde ortaya çıkacak.

Umarız, sağlık sisteminin üstesinden gelemeyeceği büyük bir dalga ile karşılaşmayız.

Umarız, okulların açılmasını tamamen olanaksız hale getirecek olumsuz gelişmeler yaşamayız.

*

Yediden yetmişe herkes tedbirli olsa, herkes ciddiyetle üzerine düşen titizliği gösterse, ne kendi sağlığımızı ve yakınlarımızın canını tehlikeye atmış, ne de yeni kısıtlamalarla hayatımızın yeniden zehir olmasına istemeden ortam hazırlamış olacağız…

Çok mu zor?

Evet, bizim koşullarımızda zor.

Çünkü bunun adı “toplumsal disiplin”…

Ve biz millet olarak, ne yazık ki toplumsal disiplinden uzağız.

*

Bir Mustafa Kemal Atatürk çıkıyor, bitik durumdaki milleti “kurtuluş” ve “tam bağımsızlık” hedefine kilitliyor, toplumsal birliği, bütünlüğü, disiplini, vatan ve bayrak uğruna can verme fedakârlığını örgütleyip vatanı düşman işgalinden kurtarıyor.

Milli hedeflere doğru yürüyüş, o büyük dehanın aramızdan ayrılışına kadar büyük kararlılıkla sürdürülüyor.

Sonraları, giderek milli hedeflerimizden ve tam bağımsızlık ülkümüzden uzaklaşıyoruz.

Vatanın ve bayrağın, demokrasinin tehlikeye düştüğü anlarda birlik ve beraberlik duygumuz yeniden öne çıkıyor, adeta ortak düşmana karşı toplumsal disipline dönüş gerçekleşiyor.

Şu farkla ki, son zamanlarda bu süreç çok kısa oluyor.

İnsanlarımızın duyarlılıkları, bir anda doruklardan yerlere iniyor.

*

Covid-19 salgını ile ilgili olarak da bu değerlendirmeyi yapmak mümkün.

Başlangıçta büyük duyarlılık gösteren insanlarımız bile -deyim yerindeyse- “gevşediler”.

Yani, toplumsal disiplinimiz “gevşedi”…

Oysa, böyle olmamalı. Gereklilikler devam ettiği sürece önlemler de hiç gevşetilmeden uygulanmalı.

Avrupa’da nasıl, kurallara uymayanları ihbar etme sorumluluğu her insanın bilinç altına yerleşmişse, bizde de böyle bir toplumsal refleksin kazanılması gerekir. Bunun adı “ispiyonculuk” değil, “toplum çıkarı” ya da “kamu yararı”dır.

*

Pandemi sürecinde bu yeni dönem, çok daha disiplinli geçmek zorunda.

Hayatı askıya almayalım, ama önlemleri de gözden çıkarmayalım.

Sevdiklerimize sevgimizi, saydıklarımıza saygımızı biraz uzaktan da gösterebiliriz, hissettirebiliriz, hiç merak etmeyelim.