Ülkemiz Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi ile yeni bir yola girmiştir. 16 Nisan 2017 referandumu sonrasında ve 9 Temmuz 2018 tarihi itibarıyla uygulanmaya konan başkanlık tipi hükûmet sistemi tam bir kaos, tam bir çıkmaz sokağın adıdır. Sisteme geçişle beraber TBMM'nin yetkileri kısıtlanmış, cumhurbaşkanının yetkileri artırılarak yürütme organının başı olmuştur. Kısa adıyla Türkiye tek adama emanet edilmiştir.

Türkiye’nin, Dünya’da örneği olmayan bu ucube sistemle ilerleme, yükselme ve uygar uluslarla yarışma gibi bir şansının olmadığı, daha ilk iki yılında görülmüştür. Sistem baştan ölü doğmuştur. İçinde yaşadığımız olumsuzlukların ve tükenişin kaynağı, mevcut sistemdir.

İktidarın, ülkenin en yakıcı sorunlarıyla, başta ekonomik kriz ve covit 19 salgını gibi günde ortalama 300 yurttaşımızı götüren hastalıkla baş etmesi gerekiyor. Oysa o hep topu taca atıyor, gündem değişiklikleri ile toplumu oyalamaya çalışıyor. Konunun özüne gelmiyor, gelemiyor.

Karadeniz’de doğalgaz buluyor, yerli milli uçak yapıyor, yerli milli otomobil yapıyor, Ay’a gidiyor, anayasa reformu yapıyor. Hepsi birer masal, hepsi birkaç hafta toplumu oyalayıp dikkatleri başka yöne çekip gündem saptırmanın ötesine geçemiyor.

Zaten bir bölümü cami olan Ayasofya’nın, müze olan kısımlarını da camiye çevirerek dinsel ögeleri kullanmaya sarılıyor. Ne var ki hiç birisi, iktidarın her geçen gün erimesine, oylarının düşmesine çare olamıyor.

“İnadına Kanal İstanbu’u yapacağız” diyor. İnsan hayretler içinde kalıyor. Koskoca bir toplumun kaderi ile inatla oynanır mı? Ne olacak kanalı yaparsan, halkın karnı doyacak mı? İşsizlik çözülecek mi? Salgın belası duracak mı? Doğal biyolojik denge düzelecek mi? Lozan Antlaşması ve Montrö Antlaşması gibi olmazsa olmazımız olan konular üzerindeki tartışmalar son bulacak mı? Doların, fiyatların ve enflasyonun füze hızıyla yükselişi durdurulabilecek mi?

Garip bir ülke olduk, herşey tersine, 65 yaşı ve üstünü aşıladık. Aşılamak virüse karşı tedbir almak ve direnç oluşturmak değil mi? Fakat onlar eve hapsediliyor, aksine aşılanmayanlar serbest. Dünya’nın neresinde var bu uygulama, aynen rejimimiz gibi herşey bize özgü. Akıl ve bilimsellik hak getire.

Aile ve Çalışma Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk “Türkiye'de artık yoksulluk sorunu kalmadı” diyor. İyi de patates ve soğanı zenginlere mi dağıtıyorsunuz?

Şimdi bir de “128 milyar dolar olayı” var. Muhalefet soruyor Merkez Bankası'nda buharlaştığı ileri sürülen 128 milyar doların ne olduğunu. Haklı olarak tüm ülke merak ediyor. Bu sorunun yanıtı ne polis zorudur. Ne de CHP’nin pankartlarını indirmektir.

Hani yeni rejimle Türk ekonomisi kanatlanıp uçacaktı, hani dünya bizi kıskanacaktı!

Hani Dünya liderimiz; 4 Haziran 2018'de Cumhurbaşkanlığı Hükümeti Seçimleri'nde "Bu kardeşinize yetkiyi verin. Ondan sonra şu faizle, dövizle, şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz." demişti.

Bir atasözü vardı “Herşey üstüne üstüne geliyorsa yanlış yola girmişsin demektir” Türkiye Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile yanlış yola girmiştir. Tükenişin ve olumsuzlukların merkezi burasıdır.

Yanlış rota ile doğru hedefe varmanın olanağı yoktur.