CHP'nin Olağanüstü Kurultayında Sayın Kılıçdaroğlu tarafından okunan ve yapılması vaat edilen 41 söz var... Bunlardan biri de seçim barajı... "Temsilde adalet ilkesini yok eden % 10 barajı kaldırılacaktır" diyor Kılıçdaroğru.

Bu 41 sözün tümü de çok önemli; Türkiye'nin demokratikleşmesi açısından seçim barajı sorunu, daha da önemli.

Peki, bu seçim barajı niçin konulmuştur? Barajı koyanlar neden ihtiyaç duymuşlardır?

1-Halkın siyasal tercih alanını daraltmak,

2-İstenmeyen ve rakip partilerin meclise girmesini engellemek,

3-Meclis çoğunluğunu ele geçirmek.

Böyle bir anlayış, toplumsal iradeyi yansıtır mı? Yansıtmaz. Kaldı ki bu seçim barajı ile halkın özgür iradesine ipotek koyanlar, sonunda kendileri bu baraja çarpmışlardır. Baraj konusunda direneceklerin sonu da, sanırım böyle olacaktır.

Unutulmamalıdır ki, siyasette çıkar amaçlı tavırlar "bumerang" gibidir. Bir gün döner ve de sahibini vurur.

Bir toplumun gerçek demokratik bir sisteme kavuşabilmesi için, öncelikle temsilde adaletin sağlanması gerekir. Toplumun bütün kesimleri temsil edilebilmeli, demokratik sistem birlikte inşa edilmelidir.

Türkiye demokrasi konusunda, Latin Amerika ülkelerini örnek almamıştır. Afrika ya da Ortadoğu ülkelerini de örnek almamıştır. Kuruluşundan bu yana, Avrupa'daki demokratik standartlar ölçü alınmaya çalışılmıştır.

Mademki, Avrupa'daki demokratik normlara ulaşmak bir hedeftir, seçimlerde temsildeki adalet ilkesinin de Avrupa standartlarında olması gerekir.

O halde, Hürriyet yazarı Sedat Ergin'den bir alıntıyla, Avrupa ülkelerindeki seçim barajlarına bir bakalım.

—İsviçre, Finlandiya, İrlanda ve İzlanda gibi ülkelerde seçim barajı yoktur.

—Danimarka'da % 2, Hollanda'da % 0,67

—Yunanistan, İspanya, Romanya ve Ukrayna'da % 3’tür.

—Avusturya, Bulgaristan, İtalya, Norveç, Slovenya ve İsveç'te % 4

—Almanya, Belçika, Estonya, Gürcistan, Macaristan, Moldavya, Polonya, Slovakya ve Çek Cumhuriyeti'nde % 5’tir.

—Rusya'da % 7,

—Türkiye'de ise % 10’dur.

Başta 1982 anayasası olmak üzere, YÖK gibi % 10’luk seçim barajı da, 12 Eylül yönetiminin getirdiği birer ucube olmuştur.

12 Eylül yönetiminin % 10’luk barajla amacı, toplumdaki sosyal uyanışın meclise yansımasını engellemek ve meclis içi muhalefeti susturmaktı.

Bugün ne 82 anayasasına, ne YÖK'e ne de % 10’luk seçim barajına sahiplenen kalmamıştır.

YÖK, Üniversiteleri birer bilim yuvası olmaktan çıkarıp, diplomalı işsiz yaratan birer işletmeye dönüştürmüş; seçim barajı ise, mecliste tek parti otoriterliğî yaratmıştır.

Örneğin 1987 genel seçimlerinde % 36’lık bir oyla mecliste % 65, 2007 seçimlerinde % 46,5’lik oyla % 62 oranında bir çoğunluk elde edilmiştir. Diğer seçim sonuçlan da büyük ölçüde benzer durumda olmuştur. Bu sonuçlar temsilde adaleti zayıflatmış, seçmen vicdanını rahatsız etmiştir.

Türkiye'de doğru ya da yanlış en çok tartışılan yasal değişimler, işte bu dönemlerde yapılmıştır.

İlk kez 1983’te, üstelik çift barajlı olarak uygulanan sistemle halkın kendi öz siyasi tercihi engellenmiştir. İktidar olma şansı görülen siyasi partilere yönelme sağlanmıştır.

Bu durum o siyasî partiye halkın büyük teveccühü gibi algılanmıştır. Bunun sonucu olarak siyasal uzlaşma aranması gereken birçok yasamada, bu uzlaşma ya aranmamış ya da gerekli çaba gösterilmemiştir.

Bektaşi'ye, "abdestsiz namaz kılınır mı?" diye sorduklarında, "ben kıldım oldu!" demesi gibi, yasama süreci de ben yaptım olduya dönüşmüştür.

Sonuçta, birçok yasama girişimi kamu vicdanını rahatsız etmiştir. Toplumsal barışa yeterli bir katkı sağlanamamıştır.

Bunun en somut örnekleri bugün yaşanmaktadır. Anayasa paketi referandumu, Kürt açılımı, Alevi açılımı, YÖK sorunu, bugün yaşanan tahliyeler... gibi

Gelinen noktada, Venedik komisyonunun seçim barajı olarak tespit ettiği % 3-5 oranı, bir kriter olmalıdır. Kılıçdaroğlu'nun ifade ettiği "temsilde adalet" ise, bu toplumun hakkı olan bir ölçüdür.

Eğer, çağdaş ve demokratik bir cumhuriyet isek, toplumun sosyal ve siyasal tercihinin meclise yansımasına, artık yeterli saygı gösterilmelidir.