Taksim Toplantıları, 1977’den bu yana Türkiye’nin en eski düşünce kuruluşudur.

Üniversitelerin, iş dünyasının, sendikaların, basının, siyasetin ve de özellikle yetkin kimliklerin bir araya geldiği bir tür aydınlar parlamentosudur.

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, 9 Eylül 2020 günlü toplantının onur konuğudur. Ancak toplantı KOVİD-19 nedeniyle internet üzerinden yapılmıştır.

9 Eylül aynı zamanda CHP’nin de 97’nci kuruluş yıldönümüdür.

Kaftancıoğlu yaptığı 1,5 saatlik konuşmada, Atatürk yerine birkaç kez “Gazi Mustafa Kemal” demiştir.

Katılımcılar arasında bulunan eski milletvekili Uluç Gürkan, bu konuşma nedeniyle Kaftancıoğlu’na, “Atatürk adını kullanmamak tercihiniz mi” diye sorar.

Kaftancıoğlu ise “Yıllardır kullandığım gibi bu şekilde ifade etmek, kendimi ait hissettiğim bir ifade olduğu için tercih ediyorum” der.

Ve partide, Kaftancıoğlu üzerinden bir Atatürk ve Atatürkçülük tartışması başlar.

***

Bu tartışma CHP’deki gereksiz bir ayrışmanın sesi midir, bilemiyoruz.

Ama bu bir niyet okumaktır; öküz altında buzağı aramaktır!

Ve de Kaftancıoğlu’nun “Gazi Mustafa Kemal” demesinde bir art niyet aramak, parti içi kavgada fırsat olarak kullanmaktır.

Aslında asıl sorun, CHP içinde gizliden kaynayan bir iktidar yarışının dışa vurumudur diyebiliriz.

Oysaki:

-Atatürk ismi bir siyasi malzeme değildir.

-Atatürk ismini bir “tabu” yaparak gölgesinde siyaset yapmak, Atatürkçülük değildir.

-Çünkü bu ülkede darbeler, Atatürk ismi kullanılarak yapılmıştır.

-Çünkü bu ülkede muhtıralar, Atatürk ismi kullanılarak verilmiştir.

-Ve de bu ülkede, din nasıl bir şemsiye olarak kullanılır oldu ise Atatürk ismi de özünden uzaklaştırılır, şemsiye olarak kullanılır olmuştur.

Öyle ki:

Bugüne kadar dinden çok konuşmakla dindar olunamayacağı bir kez olsun öğrenilememiştir!

Ve de Atatürk’ten çok konuşmakla Atatürkçü olunamayacağı da bir kez olsun öğrenilememiştir!

Nitekim bu çok gereksiz tartışmanın yarattığı iklimde, müzmin Atatürk düşmanları bile “Atatürk, Atatürk” demeye, Atatürkçü’ymüş gibi gözükmeye başlar olmuştur.

***

Atatürk bu ülkenin kurucusudur.

Emperyal işgale karşı verilen kavganın lideridir. Ve de bu ülkenin, bu toplumun ortak bir değeridir.

Bilinmelidir ki, toplumun ortak değerleri hiçbir siyasetin, hiçbir kesimin özel mülkü değildir.

Ve de bilinmelidir ki, Atatürk üzerinden beslenmek ve Atatürk üzerinden statü kazanmak, itibar kazanmak ideolojiden yoksunluğun, siyaseten yetersizliğin, tükenmişliğin ve de çaresizliğin bir ifadesidir.

Yapacağını yapmış, diyeceğini demiş bu kimlikten siyasal olarak beslenmek artık bırakılmalıdır.

Hatta bu toplumda din de Atatürk de rahat bırakılmalıdır.

Ve de bu tartışmayı başlatanlara sormak gerekir…

Evet, “Bu ülkede tam 97 yıldır anlatıldığı halde, ne oldu da Atatürk karşıtlığı büyüdü” diye sormak gerekir…

***

Sonuç olarak diyebiliriz ki;

Atatürk’e Atatürk dememek ne kadar yanlış ve sakıncalı ise Atatürk’ü siyasi bir şemsiye, bir sığınak olarak kullanmak isteyen zihniyet de o kadar yanlıştır.

İşte bu zihniyettir ki, Atatürk’ü bir ‘tabu’ yapmış ve de 1938’e hapseder olmuştur.

Ve de bugün ülkemizde ve çevremizde gelişmelere, bir bakış oluşturamayan ideolojiye dönüştürür olmuştur.

Yazıyı 24 Eylül 2020 günlü Cumhuriyet gazetesinden şu alıntıyla bitirmek istiyorum.

“Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Anadolu aydınlanmasının devrimci önderi Atatürk adı, kimi ‘entellerin takıntılarını’ tatmin etme alanı ve oyun sahası olmamalıdır.”