16. ve 17. yüzyılda insanlığın o güne kadar sağlanmış bilimsel gelişmeleri, kökeninden değiştirecek, eski anlayışları silip atacak, bilimsel gelişmeler olmuştur. Kuşku yok ki bilimsel gelişmişliği sağlayan belirgin bilim adamları ise, Keppler, Vesalius, Newton, Leibnitz, Bacon, Copernicus, Galileo ve diğerleridir.

Bilimsel gelişmişlik sosyal, hukuksal alanda da art arda yeniliklere sebep olmuştur. Örneğin, Fransa’da 1789’da ‘İnsan Hakları Bildirgesi’ yayımlanıyor. O güne kadar insanlık tarihinin geçirdiği en ileri kilometre taşıdır. O dönemde pek çok devlet bu gelişmelerin dışındaydı. Osmanlı da öyle. Ne var ki Avrupa’da gerçekleşen bu devrimi ülkemiz üç yüz yıl sonra Kemalist Devrimle yakalayabilmiştir. Dünyada mevcut, elli yedi İslam ülkesi arasında Türkiye’yi yıldız yapan bu devrimdir. Diğer ülkelerin şansızlığı, bir Mustafa Kemal’lerinin olmayışıdır. Aydınlık yüzlü tarihsel ve kültürel gelenekten yoksun bir halktan eksik oluşlarıdır. Ülkemiz kendisini, ortaçağın kör karanlığından çekip çıkaran bu devrime çok şey borçludur. Aydınlığın ışığını üç yüz yıl geriden yakalayıp ta, Avrupa ülkelerini aşan gelişmeler sağlamak ise dürüstçe söyleyelim bir mucizedir. Örneğin kadına, eşitlik, kimlik ve seçme seçilme hakkını Avrupa’dan çok önce Türkiye verdi. Bu uygar gelişmişlikle neden övünmeyelim.

Ne var ki ülkemiz bilimsel devrimini tamamlamış Avrupa ve diğer ülkelerle, henüz bu aydınlığı yakalayamamış İslam ülkeleri arasında kalmıştır. Her geçen gün bizi diğer İslam ülkelerine benzetmeye çalışan güçler, Cumhuriyeti orasından, burasından kemirmeye çalışmaktadır.

“Matematikten önce, cihat öğrenmeliyiz” söylemleri tarihin tekerleğini geriye döndürme girişimidir. Fen bilimleri ve bilimsel alandaki okullar azaltılırken, imam hatip okullarını kat kat artırarak çağı yakalama olanağı kesinlikle yoktur. Örneği de yoktur. Günlük siyasi menfaatlerin sarmalında, bilimsel eğitime, “aklı, vicdanı ve irfanı hür” eğitime sırtını dönmek, bizi başarıya değil, olsa olsa uçurumun kenarına götürür.

İnanıyoruz ki ‘sel akıp yatağını bulacaktır’. Yine inanıyoruz ki ‘Güneş balçıkla sıvanamayacaktır’, tarihin tekerleği de, geriye döndürülemeyecektir. Olansa kaybolan zamana ve gecikmeye olacaktır.