Tarih; ülkeleri, ulusları, toplumları, kuruluşları etkileyen olayları zaman ve yer göstererek anlatan, bu olayları neden ve sonuç ilişkileri içinde gösteren, bilim dalı olarak tanımlanabilir, kısacası. ‘Türk tarihi, Uygarlık tarihi, İslam tarihi’ gibi.

Tarih deyince aklımıza önce ’Tarih tekerrürden ibarettir’ sözü geliyor. Hep ‘tekerrür’ edecekse geçmişten hiç ders almadığımız anlamına gelir. Bir kısır döngü sarmalında hep dönüp aynı noktaya geliyorsak, tarih geleceğe akan ve yön veren bir bilim dalı olamaz. Oysa “Tarih gelecektir” diyor. Sn Halaçoğlu.

“Tarihi 'tekerrür' diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” diyor Akif. Demek ki geçmiş olaylardan ders alırsak, tarih geleceğimizi aydınlatan bir bilim olur. Tarih geleceğimize yön verir.

Acaba biz yaşadığımız toprakların, halkımızın, neslimizin geçmişini ne kadar biliyoruz? Tarih okullarımızda sıkıcı bir ezber dersi olarak okutulmakta. Neden ezbercilikten kurtarılıp mutlak öğrenilmesi gereken bir bilim dalı olarak sevdiremiyoruz? Okullar tatile girdi. Öğrencilerimiz tatil boyu kaç tarih kitabı okuyacaklar, ya da tatilde kaç müze gezecekler?

Müze deyince aklıma nedense hemen, Berlin Bergama (Pergama) müzesi geliyor. Beynimde iz yapmasının nedeni tarih ve kültür bilincimizin bir örneğini orada görüyorsunuz. İnanılır gibi değil, adeta müzede gördükleriniz karşısında başınız dönüyor. İçiniz kararıyor, Türkiye’den götürülen o güzide eserler karşısında. Sevinçle iç burkulması arası bir şey bu. Gördüğüm güzide eserlerin ana yurdu benim ülkem diye için içine sığmazken, sonra iki kolun iki yanına düşüyor, iyi de neden sahip olamamışız, Almanya’ya kaptırmışız?

M.Ö 197-159 yılları arasında yapıldığı düşünülen Zeus Tapınağı ve M.S. 2. Yüzyıla ait anıtsal Miletos Agora kapısından bahsediyorum. Sultan II. Abdülhamit Han Hazretleri “Bu taşla kayayla kim uğraşacak, alın götürün” diyor. Almanlara. Arkeolog Alexander Conze’nin 1896 yılında, eserleri götürürken ayakları yere basmıyor. O yüzlerce ton ağırlığındaki eser jiletle kesilir gibi kesilip parçalara ayrılmış. Kuyumcu hassasiyeti ile. Sonra ambalajlanıp tırlara yükleniyor ve Almanya’ya götürüp birleştiriliyor. O dev bloklar arasında jilet ağzı kalınlığında bir çizgi var şimdi. Arkeolog Alexander kendisi de inanamamış olacak ki tırlara yükleyip yola çıktıktan sonra Almanya’ya bir telgraf çekiyor. “Tırlara yükledik geliyoruz.” O telgraf ta müzede hala saklanıyor ve gösteriliyor.

Bu iç karartıcı tablodan sonra, isterseniz sevindirici bir haber de veriyim. Almanya’da bu eşsiz eserleri gördükten sonra tarih bilinci olan binlerce yabancı turist Türkiye’ye geliyor. Tapınağın temellerinin bulunduğu yeri görmek için. Tapınağın nasıl bir mekanda durduğunu görmek istiyorlar.

Zeus tapınağının temelleri hala Türkiye Bergama’da durmaktadır. Uzmanlarının neredeyse “uluslararası savaş çıkaracak kadar değerli” saydıkları böylesi esreleri hibe etmemizi tarih ve kültür bilincimizle uyarlayabilirsiniz. Ne demişti M. Kemal; “Geçmişini bilmeyenler, geleceğine yön veremez”.