Neler okuduğunuzu test ederek ne olduğunuza karar verin.
Bir hafta bayram tatilinden sonra tekrar merhaba.
Yaklaşık elli gündür Yalıkavak’ta zamanı demliyorum. Sinop’lu antik çağ filozofu Diyojen (Diogenes-M.Ö.412-323) gibi elimde bir fener konuşacak adam arıyorum.
Yakınlarda oturan Çorum lisesinden Avukat bir arkadaşım da hiç arayıp sormadı. Telefon açıp, “Senin yaptığını Çorum’lu yapmaz” da diyemedim.
Eskiden uzun süre yazlığa gidip 3-4 ay kalan arkadaşlarıma gıpta ederdim.
Alışık olmadığım için uzun tatili hiç sevemedim.
Kitap okumak, müzik dinlemek güzel, ama, dostlarla sohbetin yerini tutmuyor.
Can Yücel üstadım ne güzel dile getirmiş yalnızlığını…
Yalnızlığa dayanırım da, bir başınalığa asla.
Yaşlanmak hoş değil öyle duvarlara baka, baka.
Bir dost göz arayışıyla. Saat tıkırtısıyla…
Korkmam, geçinip gideriz biz mutlulukla.
Ama; ‘’Günün aydın, akşamın iyi olsun'’ diyen biri olmalı.
Bir telefon sesi çalmalı ara sıra da olsa kulağımda.
Yoksa, zor değil, hiç zor değil, demli çayı bardakta karıştırıp,
bir başına yudumlamak doyasıya.
Ama; ‘’ Çaya kaç şeker alırsın ? ‘’diye bir ses sormalı ya ara sıra…
Yuval Noah Harari’nin yeni Türkçe’ye çevrilen “HAYVANLARDAN İNSANLARA, SAPIENS adlı kitabını okuyorum. İnsan türünün kısa bir tarihinin anlatıldığı kitapta,
“100 bin yıl önce yeryüzünde en az altı farklı insan türü vardı. Günümüzdeyse sadece HOMO SAPIENS (zeki insan) var. Diğerlerinin başına ne geldi ve bize ne olacak? “diyor Harari…Çok ilginç ve bilimsel olduğu iddia edilen tezler var kitapta.
Homo Sapiens’ten çok sevdiğim bir alıntıyı sizlerle paylaşmak istedim.
20 Temmuz 1969’da Neil Armstrong ve Buzz Aldrin, Ay’ın yüzeyine indiler. Apollo 11 astronotları bu seyahatten önceki aylarda ABD’nin batısında Ay’a benzeyen ıssız bir çölde eğitim gördüler. Bu alan pek çok Kızılderili topluluğuna ev sahipliği yapıyordu; bir yerliyle astronotlar arasında geçen bir konuşmaya dair şöyle bir hikaye vardır.
Bir gün eğitim esnasında astronotlar yaşlı bir Kızılderiliyle karşılaşır. Adam orada ne yaptıklarını sorar. Astronotlar kısa bir süre içinde Ay’a yapılacak bir araştırma seyahatinin parçası olduklarını söylerler. Yaşlı adam bunu duyunca bir an sessiz kalır, sonra astronotlardan kendisine bir iyilik yapmalarını ister.
Astronotlar “Ne istiyorsunuz?” diye sorar. Yaşlı adam, “Kabilemdeki insanlar Ay’da kutsal ruhların yaşadığına inanır. Onlara halkımdan önemli bir mesajı iletmenizi isteyecektim.” Astronotlar “Mesaj nedir?” diye sorar. Adam kendi dilinde bir şeyler mırıldanır, sonra da astronotlara bunu ezberleyene kadar tekrar etmelerini söyler.
Astronotlar “Bu ne demek?” diye sorar. “Bunu size söyleyemem. Sadece bizim kabilemizle Ay ruhlarının bilebileceği bir sır” der.
Üsse geri döndüklerinde astronotlar uzun uğraşlardan sonra yerel dili konuşabilen birini bulurlar ve ondan mesajı tercüme etmelerini isterler. Ezberledikleri şeyi söyleyince çevirmen kahkahalarla gülmeye başlar. Nihayet sakinleşince, astronotların o kadar dikkatle ezberlediği sözlerin “ BU ADAMLARIN SİZE SÖYLEDİĞİ HİÇ BİR ŞEYE İNANMAYIN. TOPRAKLARINIZI ÇALMAYA GELDİLER,” olduğunu söyler.
Yaşlı Kızılderilinin sözlerini doğrularcasına Kenya Devlet Başkanı JOMO KENYATTA (1894-1978) şu meşhur tespitini yapmıştı. “Avrupalılar geldiklerinde onların elinde İncil, bizim elimizde ise topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapatıp dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda baktık ki İncil bizim elimizdeydi. Topraklarımız ise beyazların olmuştu.”