Savaş tamtamları çalmaktadır. Kimin kullandığı bilinmeyen kimyasal gazın hesabı Suriye yönetiminden sorulacaktır. Amerikan ve Batı karşıtlığı yüksek, Arap milliyetçiliğinin doğum yeri olan Şam'a gerekli ders verilecektir. Arap dünyasının yöneticileri bayram yapacak, ellerine kına yakacaktır.

Ancak Türkiye yöneticilerine ne oluyor? Anlamak çok zor... Üç yıl önce kol kola olunan Suriye yönetimi ile bugün amansız bir düşman olmanın gerekçesi nedir?

Suriye; 1517'den itibaren 403 yıl Osmanlı egemenliğinde, 1920'den itibaren 26 yıl Fransız yönetiminde kalmış, 1946 yılında bağımsızlığına kavuşmuş bir ülkedir.

Demokrasisini inşa edememiş, "Başkanlık Sistemi"yle yönetilen, 185 bin km. karelik bir alanda yaklaşık 22 milyon nüfusu olan bir ülkedir Suriye.

Ülkenin % 88'i Arap, % 6'sı Kürt, % 2,8'i Ermeni, % l'i Türk'tür. Kalan kısmı da Süryani, Keldani, Nasturi, Çerkez ve Yahudi'dir.

Yine ülkenin dini yapısının % 74'ü Sünni, % 12'si Nusayri (Alevi), % 10'u Hıristiyan, % 3'ü Dürzî, kalanı da Musevî, Yezidî ve başka inanç gruplarıdır.

*     *     *

Soğuk Savaşın bitmesi ile Arap Dünyasını yeniden dizayn etmek için, Tunus'tan başlayan ABD patentli "Arap Baharı" bugün Suriye'de uygulanır olmuştur.

Ülkede üç yıldır süren büyük bir iç savaş başlatılmış, birlikte yaşama koşulları yok edilmiştir.   Ülke,   Kürt-Alevi-Sünni   olarak üç  bölgeye  ayrılma  durumuna  getirilmiştir.

Maalesef Suriye'deki bu projede, Türkiye taşeron olarak kullanılmıştır. Neredeyse Hatay Suriye muhalefetinin askeri üssü, İstanbul siyasi üssü olmuştur.

Ve de maalesef Suriye'deki etnik ve inanç eksenli iç savaş, 900 km.lik ortak bir sınırı olan Türkiye'yi tehdit eder olmuştur.

Türkiye'nin milli dokusundaki ve inanç kimliğindeki renkler ise böyle bir tehlikeyi canlı tutar olmaktadır.

Ve bugün Suriye'nin füzelerle bombalanması gündemdedir. Doğu Akdeniz, Amerikan savaş gemileriyle dolmuştur.

Türkiye'de ise iktidar, aşırı derecede savaş çığırtkanlığı yapmaktadır. "Yurtta Barış, Dünyada Barış" şiarını bir düstur yapmış ülkenin iktidarı, neden böyle bir savaş çığırtkanlığı yapar, anlaşılamaz bir durumdur.

Muhalefetin uyarıları ve endişeleri dinlenmez olmuş; adeta Suriye'deki bu felaketin Türkiye'ye de sıçrama riskini göremeyecek kadar siyasal bir görmezlik oluşmuştur.

Peki, emperyal güçlerin Suriye'yi füze yağmuruna tutmak isteğindeki amaç ne olabilir?

Gösterilen gerekçe; katliamın hesabını sormak, iç savaşı sonlandırmak, Suriye'ye demokrasi getirmek, terörü yok etmek.

Benzer gerekçelerle Afganistan ve Irak işgal edilmiş, Libya bombalanarak yerle bir edilmişti. Ama ne Afganistan'a ne Irak'a ne de Libya'ya demokrasi gelmedi.

Evet, Suriye bombalanacak ama demokrasi gelmeyecek. Suriye'deki parçalanma süreci hızlanacak. Ve de sorun tüm bölgeye yayılacak.

Çünkü gerçek amaç: Suriye'yi parçalamaktır. İsrail için güvenli bir Ortadoğu oluşturmaktır. Ve de ilk kez Suriye'de uyanmış, emperyalizmin korkusu olan milliyetçi damarı imha etmektir.

*     *     *

Sayın Başbakan "24 saatlik operasyon yetmez. Suriye'de yönetim düşene kadar, muhalif kesimin önü tam olarak açılana kadar devam etmeli" diyor.

Bu, nasıl bir siyasi bakıştır? Bu, nasıl bir demokrasi anlayışıdır? Ve bu, nasıl bir, Müslümanlıktır?   Amerikan, İngiliz ve Fransız füzeleriyle bir ülkeye demokrasi geleceğini

 sanacak kadar nasıl bir siyasal körlük oluşur? Anlaması çok zor...

Hangi İslam ülkesine Amerikan, İngiliz, Fransız füzeleriyle demokrasi ve barış geldi? Afganistan'a mı geldi? Irak'a mı geldi? Libya'ya mı geldi? Mısır'a, Tunus'a mı geldi?

Yani İslam ülkelerine barış ve demokrasi getirmek için Amerikan, İngiliz, Fransız füzeleri mi gereklidir?

İngiliz Parlamentosu bile böyle bir saldırıya hayır derken, Türkiye'de iktidarın bu çığırtkanlığı utanılacak bir durum değil midir?

İnandığınız dinin, bağlı bulunduğunuz milletin, emperyalizme asla boyun eğmemiş bir halkın yönetimi nasıl olur da böyle bir mandacılığı savunur?

Nasıl olur da; 403 yıl yönettiği, aynı inancın mensupları olan komşu ülkesini füze yağmuruna tutması için emperyal güçleri davet eder?

Oysaki iktidarın yapması gereken siyaset:

Suriye'de mezhepler savaşına dönüştürülmüş iç savaşta, taraf tutmak değildir.

Suriye yönetimine karşı savaş çığırtkanlığı yapmak değildir.

Emperyal güçlerin füzeleriyle, Suriye'nin vurulmasına çağrı yapmak hiç değildir.

Bölge ülkeleriyle işbirliği yaparak, Suriye muhalefeti ile Suriye yönetimi arasında barışçıl girişimlere önderlik yapmaktır.

Yine de zaman geçmiş değildir. Sonuçta, Suriye komşumuzdur.