Akşamüzeri de şehir kulübündeydik üçümüz birlikte. Söyleşilerimiz başta kültür, sanat, edebiyat olmak üzere değişik konularda boyutlanarak sürdü gitti. Bir ara yanımıza uzun yıllar Çorum İlköğretmen okulu müdürü ve Milli Eğitim Bakanlığı'nda şube Müdürlüğü yapmış olan şair ve yazar Tayyar Kerman hoca geldi, masamızın konuğu oldu. Tatlı, esprili, şiirsel söyleşisi ve renkli kişiliğiyle birlikteliğimizi güzelleştirdi. Onun ayrılışından sonra bir süre de Ertuğrul Akkaya masamızın konuğu oldu. İrfan Yalçın’la giriştiği tatlı politik bir tartışmayı, ertesi gece de yine aynı yerde sürdüreceklerdi.

Konuklarımızı öğretmen evinde konaklatacaktık. Ahmet Özer İbrahim Dizman’la gece saat 22.00’da Çorum'da olabileceklerini söylemişlerdi. Öngörülen saatte Öğretmenevi’ni aradığımda gelmiş olduklarını ve dışarı çıktıkları haberini aldım

nasıl geçtiğinin ayırtında değildik. Şehir Kulübünden kalkıp İrfan Yalçın ve Mehmet Yolyapar’la Öğretmen evine çıktığımızda, Ahmet Özer’le İbrahim Dizman’ı karşımızda bulduk. Birlikte gelmiş, bizi bekliyorlarmış. Oldukça sıcak bir karşılaşma oldu.

Mehmet Yolyapar’ı, ertesi sabah görüşmek dileğiyle yolcu ettikten sonra, yılların özlemiyle koyu bir söyleşiye daldık. Ahmet Özer'le 1986 yılının Mayıs ayından bu yana yüz yüze görüşememiştik. Aradan tam 8 yıldan fazla bir zaman geçmişti. Mektuplarla, dergilerle ve telefonla süren görüşmelerimiz, karşılıklı saygı ve sevgiye dayalı dostluğumuz, sanatın ve edebiyatın güzelliği içinde boyutlanarak sürüp gelmişti bugünlere değil

İbrahim Dizman’la ise 1992 yılının 4-5 Temmuz günlerinde değerli dost gazeteci-yazar Mustafa Kademoğlu’nun çağrılı konuğu olarak Devrek baston ve Kültür Şenliği’nde bir araya gelmiş ve görüşmüştük.

12 Kasım 1994 bizler için çok önemli bir gündü. Bir buçuk yıl öncesinden gündeme gelen “Şükrü Gümüş Roman Ödülü” törenini gerçekleştirmemize saatler kalmıştı.

Bir düşü, uzun zamandır tasarladığımız bir programı gerçekleştirmek üzereydik. coşkuyla hüznü bir arada yaşayacaktım.

12 Kasımın ilk saatlerinde gece yarısı ayrıldım yanlarından. Yaptığımda ise saat, sabahın 03.00’ydü..

Sabah saat 07.00’de ayaktaydım yine. Uykusuz yorgun ve heyecanlıydım. Bugün benim için oldukça yoğun, sorumluluk yüklü önemli bir gündü.

Bugün Kıyı Dergisinin bayraktarlığını yaptığı bu törende Şükrü Gümüş adının Türk Edebiyat Tarihinde bayraklaşacağı gün olacaktı.

Yine bugün Çorumlunun kendi öz bağrından yetiştirdiği bir değerine sahip çıkacağı, sanatın güzelliği ile yoğunlaşarak onu birlikte yaşayacağı bir gün olacaktı.

Çorum'a özgü tipik bir kasım sabahı idi. Hava çisentili ve pusluydu.

Saat, 09.00'da Çorum Haber gazetesinin bürosundaydım. Bir görevli dışında henüz kimse gelmemişti. Gazetede bugün yapılacak “Şükrü Gümüş Roman Ödülü” töreni etkinliği haberi dışında yazar İrfan Yalçın’ın Çorum'a geldiği haberi vardı. Haber'de; İrfan Yalçın'ın: “Kırsal kesimin de kente saldırısını yaşıyoruz.” üst başlığıyla görüşlerine yer veriliyor; ayrıca sanatçı ve yaşam öyküsü anlatılarak, yazar Mahmut Makal’la Kıyı Dergisi sanat yönetmeni Ahmet Özer'in geleceği de bildiriliyordu

Bu arada gazete çalışanları, saat 10.00’ı geçe de İrfan Yalçın, Ahmet Özer ve İbrahim Dizman geldiler. Yanlarında bir genç daha vardı

“Hoş geldiniz,” derken Ahmet Özer yanındaki genci tanıştırdı. Şükrü Gümüş Roman Ödülü’nü kazanan Murat Tuncel’di bu. Sabahın erken saatinde Çorum’a inmiş, Öğretmenevi'nde buluşmuşlardı.

40 yıllık tanış biliş gibi kucaklaştık, hal hatır sorduk. Güler yüzlü, sevecen pırıl pırıl zeki bakışlı bir gençti Murat Tuncel.

Işin asıl sevindirici yanı, bizler için de büyük bir sürpriz olan, birincilik kazandığı “Maviydi Adalet Sarayı” adlı taslak romanını da kitaplaştırarak gelmiş olmasıydı.

O sırada Mehmet Yolyapar geldi. O da oldukça geç yatmış, başka işleri nedeniyle. Murat Tuncel’le tanıştırdık. “Kadro tamam” dedik.

Murat Tuncel hemen oracıkta kitabını imzalayıverdi adıma. Yeni başlayan dostluğun ve sanatın sıcaklığı silmişti satırlarına.

Ahmet Özer de Kıyı'nın geçmiş sayılarından getirmişti bir yığın. Orada bulunanlara üçer beşer paylaştırıverdi. Bu alın terinin, beyin terinin, kısacası emeğin yoğunlaşmış sanatsal güzellikleri olarak okuruna sunulmasıydı.

Yazar İrfan Yalçın, ÇORUM HABER’de…

(Sürecek)