Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en ağır bunalımlarının içinden geçiyor. Her ne kadar, güvenimizden bir şey kaybetmesek de, “Cumhuriyet, bu zorlukların arasından geçip yoluna devam edebilecek mi?” sorusu da ciddi ciddi sorulmuyor değil. Ülke kâbusu yaşıyor adeta. Her birimiz, üzerimize karabasanlar çökmüş gibi hissediyoruz kendimizi.
İçeride, PKK, IŞİD, FETÖ terör örgütleri, Türkiye Cumhuriyeti’ne diz çöktürmek için her türlü karanlık kumpası, insanlık dışı katliamı sahnelemekten geri durmuyor. Sınır güvenliğimizi sağlayabilme ve terörist sivrisineklerin bataklığını kurutma adına, sınırlarımızın dışında da görev başında Mehmetçiklerimiz var. Ve sürekli korkulu rüyalar görüyoruz.
Haklılığımız, haksızlığımız da bir yana ama, NATO müttefiklerimizle, Batılılarla aramız iyi değil, daha doğrusu çıkar çatışması içindeyiz. Komşuların çoğunluğu ile kavgalıyız. İçeride-dışarıda ağır sorunlarla karşı karşıya kalıp hakkımızda da “terör ülkesi” algısı oluşunca, ekonomik olarak da büyük sıkıntılar yaşamaya başladık.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra, demokrasi ve milli irade egemenliği ortak paydasında, ulusça bir bütünleşme sağlamıştık. Toplumsal barış ve hoşgörü ortamı oluşmuştu. Yenikapı ruhunu itina ile, hassasiyetle korumamız gerekirken, siyasal çıkar hesapları yeniden öne çıkar oldu. Bildiğimizi okuyarak, barış ruhunu zedelemeye başladık.
PKK’lı hainlerin, Şemdinli’deki Durak Jandarma Karakolu’na 5 ton bomba yüklü araçla yaptıkları, 10’u asker 18 vatan evlâdının şehit olmasına yolaçan alçak saldırı, artık bardağı taşıran damla oldu. Bütün millet, “ne pahasına olursa olsun, terörün kökünü kazıma” noktasında öfke patlaması yaşıyor.
Bunun için, öncelikle -başlıkta ifade ettiğimiz gibi- sözde değil özde “birlik ve beraberlik” ruhunu sağlamamız ve içerideki konsensüsten aldığımız güçle, dışta da ilişkilerimizi normale dönüştürmemiz gerekir.
25 Temmuz 2016 günlü yazımın başlığı “Önyargılarımızı da yavaşça yere bırakalım!” şeklindeydi. En son Şemdinli acısıyla, bunun tam da zamanı. Cumhuriyet etrafında kenetlenmek için belki de “son çıkış”!..