Uzunca bir süredir hayat referanduma endekslenmişti.

Bütün işler referandum sonrasına erteleniyor, önemli kararlar beklemeye alınıyordu: “Hele bir referandum geçsin”…

Nihayet referandumu geride bıraktık. Az bir farkla “evet” oyları önde çıktı. Yani, Anayasa değişiklikleri seçmen tarafından kabul edilmiş oldu.

Ülkemiz için hayırlı olsun.

*

Milli iradenin, halkoylamasında hassas bir denge oluşturduğuna kuşku yok.

Yürütme erkini ellerinde bulunduranlar için “ince bir uyarı” da denilebilir.

Bu mesajın doğru okunması ve kutuplaştırıcı, ötekileştirici üsluptan uzaklaşılması en büyük dileğimiz.

Gerginliklerden yorgun düşmüş Türkiye’nin önce huzura ihtiyacı var.

Barışa, kardeşliğe, karşılıklı anlayış ve hoşgörüye ihtiyacı var.

Ankara’dan pozitif sinyaller geldiği sürece, Çorum örneğinde gördüğümüz gibi, insanlarımız arasında herhangi bir sorun yok. Referandumda “evet” oyu verenle “hayır” oyu veren, birbirini anlıyor, hoş görüyor ve bir arada, kardeşçe yaşama iradesini hiçbir tereddüde yer bırakmayacak biçimde ortaya koyuyor.

Çorum’da referandum sürecinin, -belki adil ve eşit değil, ama- centilmence geçtiği konusunda da kimsenin tereddüdü yok.

Yaşadığımız kentte, siyasi yarışın bundan böyle de centilmence devam etmesi için, her düzeyde yöneticiden sokaktaki insanımıza kadar herkese görev ve sorumluluk düştüğü inancındayız.

*

Referandumdan sonra önemle ekonomiye odaklanılması gerektiğini, geçen haftaki yazımızda da ifade etmeye çalışmıştık.

Gerek Çorum ekonomisinin görünümü, gerekse Türkiye ekonomisi ile ilgili analizler, hiç vakit kaybedilmeden ekonomiyi onarıcı tedbirler alınması zorunluluğunu gözler önüne seriyor.

Koşullar, içeride alınabilecek önlemlerden de önce, dış politikada yapılmış hataları telafi edici adımların atılmasını kaçınılmaz kılıyor.

Yani, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesine dönülmesinden başka çare yok.

Dünya ile barışık bir Türkiye ancak bu devasa sorunlarla baş edebilir.

Tabii içte de, halkı barış içinde “birlikte” yaşayan bir Türkiye…

*

Çorum’un fahri hemşehrisi, eski Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez, iktidarın önünde iki seçenek olduğunu yazdı. Biri “ekonominin darboğazda olduğunu kabul ederek ona göre politikalar üretmek”…Diğeri ise “mevcut durumu geçici görerek, 2019’da yapılacak cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerine yönelik politikalara ağırlık vermek”…

Ünlü ekonomist, ikinci seçeneğin tercih edilmesi halinde, ekonominin derin bir çıkmaza sürükleneceği yönünde uyarılarda bulunuyor.

Yapısal reformların kaçınılmazlığını vurgulayan Eğilmez, AB ile ilişkilerin mutlaka onarılması gerektiğinin de altını çiziyor.

Bizim de, okuduğumuz, izlediğimiz bu gerçeklerin ışığında, gerek toplumsal, gerekse ekonomik anlamda sağduyunun hakim olmasını dilemekten başka bir şey elimizden gelmiyor.