‘Teknolojiye yenik düşen terziler’

Son ustalar, kaybolan meslekler, yok olan el becerileri saymakla bitmiyor. Bakırcı, kalaycı, semerci, demirci, keçe ustası, çömlekçi, terzi gibi birçok meslek dalında çalışanlar işlerini bıraktıklarında onların yerini alan yok. Yıllardır çırak bulunmuyor. Genç kuşaktan çalışanlar yok denecek kadar az kalmış.

Para kazanmak için değil, sadece işyeri açık kalsın diye çaba gösteren ustalarımız ellerinden gelen çabayı gösteriyor. Bir kısmının baba mesleği olmasına rağmen; onlar kendi çocuklarını başka alanlara yönlendirmiş.

Orta öğrenim gördüğüm yıllarda terziler arastası dolup taşardı. Ustalarımın anlattıklarına göre yetmişli yıllarda Sungurlu’da altmış tane terzi varmış. Kalfalarla, çıraklarla birlikte satın alınan kumaşları elbiseye dönüştürmek için durmadan çalışırlardı. Her ustanın ayrı bir işyeri olduğuna göre altmış tane sadece terzilerin çalıştığı işyeri varmış.

Zeki usta, Selahattin usta geçmişte kalmış günleri anlatıyor. Ellerinde dikiş iğneleriyle sabırla kesilmiş kumaşları elbiseye dönüştürürken ara sıra çalıştırılan dikiş makinesinin sesi, güzel besteleri geride bırakırmış. İlkbahar aylarında sipariş edilen damatlıklar bin bir özenle hazırlanırken okullar kapanır kapanmaz okul kıyafetlerinin siparişleri gelirmiş. Yemek paydosu, çay molası verilmeden çalışmalarına rağmen işleri zamanında vermek o kadar da kolay değildi.

Bir dergide okumuştum. Çocuğuna yeni ayakkabı giydirmek isteyen babası onu ayakkabıcıya götürür. Sabırla beklediği gün geldiği için keyfine keyif katan çocuğun ayakkabısını usta çıkarır. Bir karton kağıdın üzerine ayaklarını çizerek ölçüsünü alır. Birkaç kez provaya gider. Sonunda beklenen gün gelir. Çocuk ayakkabısına kavuşur. Aradan geçen aylar içinde çocuğun ayakları büyümüştür. Giyilemeyecek kadar küçülmüş ayakkabıları sırf babası üzülmesin diye giymek zorunda kalır.

Benzer sıkıntıları biz de yaşamıştık. Öğretmenliğe başladığım ilk yıllarda dikkatimi çekmişti. Üç yıl önce aldığı elbiseleri giymek zorunda kalan öğrencim, okulun en cüsseli olan öğrencilerimizden birisiydi.

Terzilere kömürlü ütülerle ütülenmesi için bırakılan elbiseleri ütülerdi. Zorunluluktan dolayı yapılan yastık altı ütülerini anımsayan kaç kişi var? O yıllarda büyüklerimiz bizi şanslı olarak görürdü. Büyüklerimizin büyükleri savaş yıllarında on yıldan fazla askerlik yaparmış. On beş yıl askerlik yapıp evine dönenlerin sayısı hiç gelemeyenlerin yanında yok denecek kadar azmış.

Güzel olan şeylerin ömrü kısa olurmuş. Zeki ustayla, Selahattin ustayla başlattığımız sohbetin sonuna geldik. Zaman kısıtlı olduğu için diğer ustalarla görüşme fırsatı bulamadım. Zeki usta elli yıldır; Selahattin ustamız da kırkbeş yıldır mesleklerini sürdürüyor. Yıllar önce emekli olmuşlar, işyerlerinde eski dostların ufak tefek işlerini yapmak onları mutlu ediyor.

Onların sayesinde orta öğrenim yıllarında bana her konuda destek olan Terzi Kemal Penez’i saygıyla anıyorum. Hasan Özkara, Parlak Kemal, Sitil Muharrem, Celal Şahin, Sinan Kayalı gibi ustalar mesleğe yıllarını vermiş.

Farklı meslek dallarında ustalarla sohbet ettim. Fotograflarını çektim. Onların anlattığı kadarıyla ustaları sadece mesleklerinin inceliklerini öğretmiyormuş. Geleneklerimizi, insan olmanın erdemini, alın teriyle para kazanmanın önemini bıkıp usanmadan öğretirlermiş.

Sokakta yürürken herkesin dikkatini çekmiştir. Genelde yaşlı insanlar sokakta gördüğü bir ekmek parçasını yerden alır, insan ayağının değmeyeceği bir yere bırakır. O ekmek parçasıyla sokak hayvanları, kuşlar, karıncalar karınlarını doyurur.

Bir düğün salonunda dikkatimi çekmişti. Garsonlar yemek masalarını temizliyordu. Masalardaki artan ekmekleri yere atıyorlar, onların üzerine basarak en kısa sürede işlerini bitirmeye çalışıyorlardı.

Anladığım kadarıyla büyükleri onlara ekmek kapısını, ekmeğin önemini anlatmamış!