Geçen haftaki yazımın sonuna Atatürk'ün 1925'te söylediği "Efendiler ve ey millet; iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olmayacaktır" sözünü almıştım.
Ve "89 yıl önce söylenen söz bu idi... 89 yıl sonra Türkiye'nin görüntüsü bu olmuştur" diyerek bitirmiştim.
İşte bu görüntüde:
-Bugün cemaatler siyasal birer adres olmuşsa...
-İş dünyası, siyasi partiler ve devletin bazı kurumları cemaate selam durmuşsa...
-Seçimlerde cemaatlerden medet umulmuşsa...
-Hakimlere, savcılara; cemaatin hakimi, cemaatin savcısı denilmişse...
Bu ülkede cemaat varlığının, bu denli politize olmasının bir irdelenmesi, sorgulanması gerekir beyler.
* * *
Cemaatlerin siyasal hayata müdahil hale gelişi ya da getirilişi yeni de değildir beyler; Cumhuriyetin ilanı ile başlamıştır.
Cumhuriyet; 600 yıllık bir imparatorluktan kalan Anadolu'da, 400 yıllık bir hilafet ve cemaat kültüründen gelen 13 milyon insanla kurulmuştu. Elbette itirazlar da olmuştu.
O gün bu itirazları, siyasal olarak kullanmak isteyenler de vardı beyler. Vardı ama kurucu iradenin ağırlığı bu seslerin yükselmesine engeldi.
Ne yazık ki, 1946'dan sonra bu sesler yükselir oldu. Ve bugüne gelindi. Yani siyasal amaçlar uğruna o günden bugüne, inanç grupları bir siyasal taban olarak görüldü.
Ve o günden itibaren bir kısım siyasetler cemaatlerin gücüne, bir kısım siyasetler de ordunun gücüne dayanır oldu.
Öyle ki, gerek ordunun siyasete müdahalesi gerek cemaatlerin siyasete müdahalesi, siyasetin ihtirasları ile olmuştur diyebiliriz.
* * *
Özellikle "Soğuk Savaş" döneminde, ABD projesi olarak tüm Müslüman ülkelerde, sosyalizm ve komünizm karşıtlığında yükseltilen bir "İslami refleks" geliştirildi.
Ama bugün soğuk savaş yok; sosyalizm, komünizm tehlikesi yok.
Yani 1991'de sosyalist sistemin dağılmasıyla kuzeyden gelecek böyle bir tehlike yok.
Yok ama İslami refleksin, Hıristiyan karşıtlığı temelinde batı karşıtlığına dönüşme tehlikesi vardı. Ki, bu dönüşüm emperyalizm için büyük bir tehlike idi.
Ve emperyalizmin bakışıyla; İslam ülkelerinde İslami tepkiler kontrol altına alınmalı, batı karşıtlığı kırılmalı, gerektiğinde tasfiye edilmeliydi.
İşte, kendi iç dinamikleriyle gelişmesine ve değişmesine izin verilmeyen 1,5 milyarlık İslam dünyasına yaşatılan dram budur.
"Arap Baharı" olarak sunulan, aslında emperyalizmin Arap dünyasını yeniden dizayn etmesiyle Arap toplumuna yaşatılan dram budur.
Ve ülkemizde:
-Derin yapılanmalarla siyasal kimliği ön plana çıkmış bir cemaat...
-İslami referanslarla iktidar olmuş ve otoriter bir yapıyı inşa eden İslamcı bir iktidar...
-Ve cemaatin desteğiyle iktidar olabilme umudunu taşıyan bir muhalefet...
İşte Türkiye'nin içinde bulunduğu dram da budur.
* * *
Bugün Türkiye'deki kavgayı, yalnız yerli bir iradeyle gelişen oluşum olarak görmek bizi yanıltabilir beyler.
Türkiye'deki siyasal değişimlerim, ABD eksenli olduğu bilinen bir gerçektir.
Ortadoğu'nun yeniden dizayn edildiği, Türkiye'nin doğusuna sıçrama tehlikesinin olduğu da bir gerçektir.
AKP-Cemaat kavgasına bu pencereden de bakmak gerekir. Yani bu kavgada arkadaki proje nedir, bilinmemektedir.
Ama bilinmelidir ki, bu siyasal kavgada:
Cemaatin politize yapısını desteklemek, cemaatten siyaseten beslenmeyi düşünmek cumhuriyete ihanettir.
Ve de özellikle cemaatle hesaplaşmak adına, otoriter bir yönetim inşa etmek demokrasiye ihanettir.
Elbette cemaat bu toplumun ve İslami toplumların bir realitesidir. Ama bu inanç gruplarını siyasal kimlik olarak kullanmak ve kullandırmak, öncelikle inanca ihanettir.
Bu ülkeyi kuranlar isteselerdi halife de olabilirdi, sultan da olabilirdi beyler.
Ama onlar, bu topluma yakışan demokratik, laik ve çağdaş bir cumhuriyet inşa etmek istediler,
İşte 91 yıllık Cumhuriyeti, cemaatlerle yönetilir bir duruma getirmek bu cumhuriyeti kuranlara ihanettir beyler.
Daha da özeti, Türkiye toplumu böyle bir ihanete layık değildir beyler.