Hayvanlar, eğitildiklerinde ne güzel anlaşıyor. "Hangi dinin hayvanları" bunlar, inançları ne ? Sanırım hayatın gerçeğini, daha doğrusu hakikatini ne güzel kavramışlar! "Darısı insanların başına" diyelim...

"Kuşlar gibi uçmasını, balıklar gibi yüzmesini öğrendik ama kardeşçe yaşamayı öğrenemedik." diyen siyah Amerika’lı Martin Luther King çok doğru söylemiş.

Allah’ın yalnızca insanlara verdiği zeka ile dünyaya hükmeden ve diğer bütün canlıları yiyerek, genetiğini değiştirerek, istediği gibi kullanarak perişan eden insanoğlu asırlardır kendi kardeşlerini de yemeye devam ediyor.

Asırlardır Güneydoğu ve Doğu Anadolu korkunç bir cehaletin ve sefaletin içinde kıvranır durur. 1979-1982 yılları arasında Batman’da çalıştım.

Ben Güneydoğu ve Doğu Anadolu’yu tanımadan ahkâm kesen köşe yazarları gibi “efendim Devlet buralara hiçbir hizmet götürmemiş, Devletimiz buralara üvey evlat muamelesi yapmış” diyemeyeceğim.

O yıllarda tanık olduğum kadarıyla, devletimiz kısıtlı imkânlarıyla Güneydoğu ve Doğu Anadolu’ya hizmet götürmeye çalışmış. O yıllarda gördüğüm Güney ve Doğu Anadolu şehirlerinde asfalt yollarla ulaşım sağlanmış, küçük çapta fabrikalar da yapılmış. Benim memleketim Osmancık’ı Çorum’a bağlayan Kırkdilim yolu daha geçen sene yapılabildi. Bundan 30 sene önce oralarda bütün yollar asfaltlanmıştı. 

Doğu ve Güneydoğu’da asıl sorun cehaletten kaynaklanan aşırı nüfus artışıdır. Gördüğüm, tanıştığım her ailede en az 10-15 çocuk vardı. Yokluk, sefalet dizboyu ama habire çocuk yapılıyor.

Bu çocuklar nasıl doyar, nasıl eğitilir, nasıl topluma kazandırılır, düşünen yok.   

Bunları söylediğimde, “aman hocam düşündüğün şeye bak, Allah herkesin rızkını verir” diyorlardı. “Yahu kardeşim bunlar senin canın, ciğerin, aç açık kalırlar, sefil ve perişan olurlar, bunları nasıl düşünemezsin?” dediğimde, “Devlet baksın hocam” diyorlardı. İşte burası sözün bittiği yerdir.

Ârife söyle kelâmı cahile söz mü yeter,

Mürüvvet kimden umarsın, çalıda gül mü biter ?

Batıda insanlar ikinci çocuğu yapmayı göze alamazken, güney ve doğulu kardeşlerimiz hüda-ı nâbit gibi insan yetiştirmeye devam ederek bugünlere geldiler..

Bu çocukların çoğunun nüfus kağıdı yok, eğitimi yok, umudu yok, işi yok, aç ve sefil şehirlerde dolaşıyorlar. PKK’da bunları çeşitli vaatlerle kandırarak dağa çıkarıyor.

Ailesi tarafından sevilmeyen, kendisine değer verilmeyen bu çocuklar sonunda her türlü kötülüğü yapabilecek bir ruh haliyle iyi olan her şeye ve herkese düşman oluyorlar.

Sevilen sever, değer verilen değer verir, saygı gören, saygı gösterir ve kimseyi incitmemeyi öğrenir. İnsan ruhu doğanın bir parçasıdır ve doğa gibi boşluk kabul etmez. Sevgi değer vermesini bilmektir. Sevgi yaşama hakkını kabul etmektir.

Bence olay bu kadar basit….

Çekemeyenlerden birisi; Hz Mevlana’ya: “ Sen ne biçim Müslümansın, dinin de bi izzeti şerefi var…!! Müslümana gel, Yahudi’ye gel, Mecusi’ye gel…tövbeni bozsan yine gel..olur mu öyle şey” diyerek uzunca bir mektup yazar..

Mevlana cevabi mektubunda; “sen de gel” der.

Devletimiz yıllardır bu insanları barışa davet eder ama, birileri bu insanlık davetine hep çomak sokar! Bize de Mehmet Âkif gibi ağıt yakmak düşer.

Gitme ey yolcu beraber oturup ağlaşalım,

Elemim bir yüreğin kârı değil, paylaşalım….