22 Şubat günlü “İktidar ve Muhalefet’in Amansız Kavgası” başlıklı yazımın sonunu Atatürk’ün ve ünlü İngiliz yazarı Nobel ödüllü Rudyard Kipling’in bir sözü ile bağlamıştım.
“Memleket, dayanışma isteyen bir birliğe muhtaçtır. Alelade siyasetçilikle milleti parçalamak, hıyanettir” demişti Atatürk.
Ve “En kudretli uyuşturucu, siyasetçinin ağzından çıkan kelimelerdir” demişti Nobel ödüllü yazar Rudyard Kipling.
Sanki bu sözlerle, ta o günden bugünün siyasetçileri okunmuş ve siyaset yapmak isteyenlere bir gönderme yapılmıştı.
Çünkü bugün siyasi liderlerin ağzından çıkan her söz sinir uçlarını kaşır, çılgınca alkışlayan bir toplum yaratır oldu. 
Ülke için en tehlikeli oluşum işte budur. Geçmişte de bu ülkede tartışılamayan, sorgulanamayan böyle bir hassas yapı oluşturulmuştu. 
Ve böyle bir oluşumun nelere mal olduğunun bir örneği Çorum’da görülmüş, “Alaaddin Camisi bombalandı” sözüyle büyük bir katliam yaşanmıştı.
*    *    *
Demirel’e sorulur:
“Siyasi hayatınızda hiç ‘keşke’ dediğiniz oldu mu?”
“Olmaz olur mu?” der Demirel, “Ecevit’ ile on yıl konuşmadık.”
Bugünün siyasileri için anlam yüklü bir soru, anlam yüklü bir cevaptır bu.
Çünkü bugün siyasi liderler ölçüyü kaçırmıştır, seviyeyi düşürmüştür, belden aşağı vurur olmuştur.
Ve de bugün siyasi liderler:
Olmuş bir felaket tellalı!
Olmuş bir parti komutanı!
Olmuş bir sağlık uzmanı!
Çantasında toplumun kimyasını bozacak, toplumu kaşıyacak ne varsa dökülmekte, bazı TV kanallarında da ballandıra ballandıra verilmekte.
Sunucular ise olmuş siyasi bir amigo, toplumu kışkırtmak için elden gelen yapılmakta.
Ve de darbeler yaşamış, kanlı felaketler yaşamış bu toplumun sinir uçları gerilmekte.
Üstelik Karadeniz’de, Akdeniz’de ve Ege Denizi’nde özellikle sıkıştırılan bir Türkiye için daha barışçıl bir dil gerekirken…
*    *    *
Mademki çok partili bir düzene geçmişiz, mademki siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmezi, öyleyse; 
Bu ülkede sağcı parti olacak mıdır? Olacaktır.
Bu ülkede solcu parti olacak mıdır? Olacaktır.
Gerçi bizde sağcılık-solculuk tanımının, siyasi literatürde yeri yoktur ama yine de olacaktır.
Bu ülkede muhafazakâr parti olacak mıdır? Olacaktır. 
Ve bu ülkede milliyetçi parti olacak mıdır? Olacaktır. 
Ama bizdeki sorun; çok partili sistemin okunamamış olması, okunduysa da hazmedilememiş olmasıdır.
Oysaki bu siyasal kimlikler, demokrasinin olmazsa olmazıdır.
Elbette anayasal çerçevede kalmak koşuluyla… Elbette siyasi programını ve siyasi kavgasını anayasal çerçevede yapmak koşuluyla…
*    *    *
Ama bugün Türkiye’de verilen kavganın genel görüntüsü:
Güç sarhoşluğu içinde debelenen bir iktidarla, seçim kaybetmekle bocalayan bir muhalefet arasında hiçbir getirisi olmayan, amansız ve anlamsız bir kavga…
Bir tarafın iktidarını korumak için, diğer tarafın iktidar olmak için kontrolden çıkan, ölçüyü kaçıran söylemleriyle verilen bir kavga… 
Yani sonuçta bu ülkeye ne kazandıracağı belli olmayan, ama özellikle toplumun sinir uçlarını kaşıyan bir kavga…
Ve bu kavgayı ve de bu kavgayı verenleri kayıtsız koşulsuz alkışlayan, afsunlaşmış bir siyasal taban…
Öyle ki, bu ülkede: 
Toplumsal gerginlikten, kin ve öfke ekmekten zevk alan bir siyasi iklim gelişti.
Ve de bir kısım yazılı ve görsel medyada, özellikle sosyal medyada bu kavgadan haz duyan bir dil yerleşti. 
İşte bu nedenlerle:
Özellikle toplumu provoke eden bu siyaset dili, artık sorgulanabilmeli.
Ve de kontrolsüz ve amaçsız bu kavganın, kime hizmet eder olduğu görülebilmeli.
 Özellikle de Ermeni Soykırımı iddiasının ABD Başkanı Biden tarafından da yüksek bir sesle ifade edildiği bugünlerde, kontrolden çıkmış bu gereksiz kavga terk edilebilmeli.
Ve de hiçbir getirisi olmayan bu kavgayla, ABD projelerine hizmet edilmemeli.