Ne zaman sendikalar hak aramak için yasal yollara başvursalar hedef tahtası haline gelirler. Aldıkları maaşla yetinmeyen, gözü bir türlü doymak bilmeyen,  kimi zamanda nankörlükle suçlanan insanlar olurlardı. Birileri çıkar, iş yapmadan para kazanan asalak insanlar olarak nitelendirirdi. Aldıkları aylıklar abartılarak kamuoyuna yansıtılmaktan tutun da farklı alanlarda kamu hizmeti verenler arasında anlamsız tartışmalar yaratmak için bazı kurumlarda çalışanların maaşları olduğundan fazla gösterilirdi. Elbette bu dedikodulardan kazanç sağlamak isteyenler bu işten kazançlı çıkardı.

Bir Zamanlar, özellikle memur sendikaları çok tartışıldı. Memur adamın sendikası mı olurmuş! Diğer yandan bazı sendikalar siyasi partilerin arka bahçelerine benziyordu. Kimilerine göre sendikalar asıl işleri dışında farklı alanlarda boy gösteriyordu. Ortalıkta o kadar çok dedikodu dolaşıyordu ki hangisi doğru, hangisi yanlış anlamak mümkün değildi.

Sendikalar, özelleştirmeye karşı çıkarken isyan bayrağını çekenler oldu. Zamanında siyasi iktidarlar, ne kadar yandaşı varsa bu işletmelere doldurmuştu. Devletin topladığı vergiler işe yaramaz ayak takımına maaş olarak veriliyordu. Devlet bütçesi o insanların yüzünden sürekli açık veriyordu. Devlet bu kamburdan kurtulmalıydı!

Kamu işletmeleri yok pahasına satıldı. Yeni patronlar satın aldıkları işletmeleri kapattı. Ceplerinden çıkan parayla fabrikaların arsaları dahi alınamazdı. Kapatılmayan işletmelerde ise birkaç işçinin yapacağı işler bir işçiye yaptırıldı. İşini kaybetmek istemeyen işçiler daha ağır koşullarda çalışmak zorunda kaldı.  İşletmelerin kazancı sürekli artarken kağıt üzerinde zarar ettiklerinden devlet vergi toplayamıyordu.

Sendikalar bu konuda haklı çıkmıştı. Bütçe açıkları azalmadı. Devletin borçları artmaya devam etti. Vatandaş olarak bizlerin aldığı hizmetlerde kalite artmazken cebimizden daha çok para çıkmaya başladı.

Memurun sendikası olmaz kavramı geride kalmıştı. Diğer taraftan sayısı belirsiz sendikalar boy göstermeye başladı. Bazı sendikalar üye sayısını her yıl düzenli olarak artırırken diğer yandan bazıları da sürekli kan kaybetmeye başladı. Kapanmak zorunda kalan sendikalar oldu.

Sıradan basın açıklamasına izin verilmeyen sendikalar, artık hükümet yetkilileri ile görüşmeye onlarla üyelerinin haklarını korumak için pazarlık yapmaya başlamıştı. Devlet büyüklerimizin demokrasi anlayışının gelişmesinden mi yoksa sendikaların güçlenmesinden mi kaynaklanmıştı. Sendikalar varlıklarını hissettirmeye başlamıştı.

Memur sendikaları, hükümet yetkilileri ile görüşmeler yapıyor; bir takım haklar koparıyordu. Halen tartışması devam eden bir ayrıntı vardı: Sendika aidatlarını üyelere değil devlete ödeyecekti. Sonuçta sendika üyeliğinin olmazsa olmaz koşullarından birisi anlamını yitirmişti.  Nasrettin Hocanın fıkrasında olduğu gibi parayı veren düdüğü çalacaktı.

Bazı yanlışlar nedeniyle kamu emekçileri, sokağa çıkıp hak aramaya başladığında farklı sendika üyeleri arasında arasındaki gerginlik, kimi zamanlar kavgalara yol açıyordu. Hak arama anlayışı geride kalıyor, kamu çalışanları aralarında kavgaya başlıyordu. Sendika sayısının artması gerginlikleri de beraberinde getirdiğinden eylemlerde bu anlayış, sorun olarak kendini gösteriyordu. Etkili insanların anlaşılmaz tutumları nedeniyle memur sendikaları yasalarda yer alan haklarını kullanamıyordu.

Hoş olmasa da farklı sendikaların üyeleri, aynı amaç için yapılan eylemlerde bir araya gelmek istemiyordu. Yaşanılan bu olumsuzluk memurları sendikalardan uzaklaştırmaya yeterli oluyordu. Hak aramak, var olan sorunlara çözümler aramak; bazı anlamsız kaygılar nedeniyle daha geri planda kalıyordu.

Bu gün kaç kişi emek platformunu anımsar?

Bu yıl, diğer yıllardan farklı bir olay yaşandı. Vekiller saniyeler içerisinde kendi maaşlarını artırırken kamu çalışanlarına karşı çok acımasız davrandı. Yetkili sendikanın aylardır süren görüşmeleri bir türlü sonuçlanmadı. Görünen köy kılavuz istemiyor. Görüşmelerin ne zaman biteceğini kimseler bilmiyor.

Sonuçta sendikalar alanlara çıkmayı uygun gördüler. Bazı sendikacılar gönülsüz olsalar da üye kaybetmemek için eylem kararı aldılar. Belirlenen gün gelip çattı. Sendikaların birbirlerine olan güvensizliği, diğer yandan üyelerin sendika yöneticilerine olan güvensizliği karamsarlığa yol açıyordu. Bazı televizyon kanalları yapılan eylemlerde çıkan, çatışmaları ekrana taşıyor. Sonuçta insanları sendikalardan uzaklaştırıyordu.

Yaşanan bu olumsuzluklar yapılacak eylemin sönük geçmesine de yol açabilirdi.

Beklentiler boşa çıktı. Sendika üyeleri karanfillerle yürüdü. “Rakip” sendikaların üyeleri birbirlerine dostluk eli uzattılar. Bir söz vardır: “Olmaz olmaz deme. Olmaz olmazmış.” Bir sendika üyesi olarak dileğim o gün yaşananların bir başlangıç olması. Bazı kişilerin söylediği gibi memur zamları bütçeye ek yük getirmez. Harcamalar yerinde ve zamanında yapılırsa, alınması gereken vergiler düzenli olarak alınırsa bütçede açık yerine fazlalık oluşur.

Sendikalar, sendikalar için olumlu olan bu gelişme aynı anlayışla devam ettirirse başkaları için büyük çaplı bir olumsuzluğa dönüşür.

Bu yazı, altı aylık süre içerisinde bitirilemeyen toplu sözleşme döneminde yazılmıştı. O günlerden bu güne kadar eylemde verilen dostluk mesajlarının devamı gelmedi. Bazı sendikaların yöneticileri yapılacak yerel ve genel seçimlerde “başarılarının” ödüllendirilmesini bekliyor. Gelişmelere bağlı olarak ara sıra göstermelik eylemler yapabilirler.

Sendika üyeleri açısından değerlendirecek olursak, rüzgar farklı yönden esmeye başlarsa, seçim sonuçları önceden belli olmaya başlarsa bir sendikadan ayrılıp başka bir sendikaya üye olabilirler.