“Bir kez gönül kırdın ise…”
Yunus Emre
Yerleşmek için
hayalini kurdukları topraklar onlar için cennetten bir köşe değildir.
Konargöçerler, hiç beklemedikleri yerlerde saldırıya uğrarlar. Çıkan
çatışmalarda onlarca insan toprağa verilir. Körpe gelinler, genç kızlar
kirletilir. Tek geçim kaynakları hayvanları ellerinden alınır. Çobanlar
kavalıyla, aşıklar sazlarıyla, kopuzlarıyla ağıtlarını dile getirirler.
Onlar Anadolu’ya
geldiğinde bu topraklarda farklı kimliklerde, farklı inançlarda insanlar
yaşamaktadır. Dağdan gelenlerle bağdan gelenler zaman zaman çatışmanın içinde
bulurlar kendilerini. Genellikle Avrupa’da yer alan Hıristiyan ülkeler,
Müslüman ülkelerdeki zenginliklere göz dikmişlerdir. Aynı yıllarda doğuda yer
alan ülkeler batıda yaşayanlara göre daha uygardır. Batılı ülkeler din maskesi
altında yoksul insanları Müslümanlara karşı sürekli kışkırtmaktadırlar. Din
adına sürdürülen Haçlı seferleri bu topraklarda binlerce insanın ölümüne yol
açmıştır. Yaşanan acılar insanları çaresiz bırakmıştır.
Yörükler,
Törükler, Teremekeler, Çıtaklar, Tahtacılar, Karakeçililer, Sarı keçililer,
Kara koyunlular, Ak koyunlular kısaca Türkmenler, Oğuz boyları Anadolu’ya o
yıllardaki adıyla Diyar-ı Rum’a yerleştiklerinde bütün sıkıntılarından
kurtulmadılar. Kimi zaman kendi aralarında, kimi zamanlar da yerli halklarla
çatışmalara girdiler.
Karmaşanın
yaşandığı bu yıllarda Mevlana, Hacı Bektaş Veli gibi bilge insanlar Türkmen
boyları arasındaki gerginlikleri azaltmaya çalışmışlar, onların komşularıyla
birlikte insanca yaşamasını sağlamak için yoğun çaba göstermişlerdir.
Sonuçlarına bakılırsa bu düşüncede son derece başarılı olmuşlardır.
İyi bir eğitim
alan Mevlana Konya’da çalışmalarını sürdürür. İnsanların güvenini kazanır. Gün
gelir Şemsi Tebrizi bu topraklara gelir.
Azeri kökenli olan Tebrizi de bilge bir insandır. Bana kalırsa özellikle
o yıllarda henüz yazılı hale getirilmemiş Orta Asya’da şekillenmiş Oğuz
boylarının kültürünü çok iyi bilmektedir.
Sabahlara kadar
bitmeyen sohbetler günlerce sürer. Orada
konuşulanlar, Mevlana’nın düşüncelerini derinden etkiler. Tebrizi, Mevlana’nın
evlatlığı olan Kimya Hatunla evlenir. Bir süre sonra eşi ölür, bazı kaynaklara
göre öldürülür.
Mevlana tarafından
yazılan Divan-ı Şems-i Tebrizi adlı eserinde Tebrizi’den bahseder. Konya’ya
gelişi, evliliği ile ilgili farklı kaynaklarda farklı bilgiler vardır. Gerçek
olan yanı ise Tebrizi’nin bilge bir insan olduğudur. Mevlana’nın
düşüncelerindeki değişim bazı insanları huzursuz etmiştir. Asılsız söylentiler
nedeniyle bir anda ortadan kaybolmuştur! Kimseye haber vermeden şehri terk etmiştir;
ya da birileri tarafından öldürülmüştür.
Yanılmıyorsam Sema
ayinleri, Tebrizi’den önce yoktur.
Kökeni Orta Asya’ya dayanan Sema Ayinleri Tebrizi’nin Mevlana’yla
yaptığı sohbetlerden sonra başlamıştır.
İnsanlar, tarih
boyunca çeşitli biçimlerde dini inançlarına uygun olarak ibadetlerini
yapmışlardır. Tek tanrılı dinlerde daha sonraları ortaya çıkan mezhepler, kimi
zamanlar birbirlerinden farklı biçimlerde ibadet etmişlerdir. İnsanlar arasında
dini çatışmalar çıkarıp, bundan kazanç elde etmeyi meslek edinmiş kişiler
genellikle amaçlarına ulaşmışlardır. Ne kadar çok çatışma, ne kadar çok kelle;
o kadar çok para. Öyle savaşlar çıkarılmıştır ki kazanılan parayı yedi sülalen
harcasa bitiremez!
Dikkat ederseniz
vahşi doğada etoburlar, önceden belirlemiş oldukları ava uygun gördükleri zaman
saldırırlar. Başarılı olursa avını en kısa sürede öldürür. Aç kalmadığı sürece
avlanmayı düşünmez. Diğer taraftan uygarlaşan insanoğlu acı çektirerek öldürmek
için sürekli yeni yöntemler bulmaya çalışır. Adı ne olursa olsun dini
inançların kökeninde insanı yücelten, sevgiyi ön plana çıkaran değerlerin
olduğunu adı gibi bilir, ancak ibadet ederken farklı, para kazanırken farklı
uygulamalar yapar.