15. sayfaya Çorum’a ait bir sokak girişinin çizilmiş deseni alınmış.

Prof. Dr. Özer Şenödeyici; “Yazma Eserler ve Çorum’daki Yazma Eser Varlığı”nı yazmış. Bol resimli yazısında, yazma eserlere ve minyatürlere de örnekler veren yazar şöyle demiş yazısının bir yerinde:

“Kültürel mirasın aktarımında önemli rol oynayan yazma eserler, aynı zamanda birer sanat eseridirler. Onların her birinde, bağımsız gelişen bir estetik duyarlılık bulunur.(…) Her bir yazma eser onu ilk yazan kişi dışında hattat, mücellit, müzehhip, minyatürcü gibi sanatçıların katkılarıyla vücuda getirilir. Farklı yeteneklere sahip sanatçılar, yazma eser sayesinde ortaklık kurarlar ve sahip oldukları hüneri, inandıkları değerleri sonraki nesillere aktarabilmek için göz nuru dökerler…” (Sayfa:16,17,18,19)

Ali Alakoç’un bazı kaynaklardan da yararlanarak oluşturduğu yazı “Enterne Almanlar ve Çorum”.

Şöyle başlamış yazısına:

“1933 yılında Almanya’da iktidara gelen Hitler’in (…) Yahudiler başta olmak üzere ülkedeki azınlıklar üzerindeki yaptırımları ve yayılmacı bir siyaset anlayışına sahip olmasından rahatsız olan, kendi ülkelerinde artık çalışamayacaklarını anlayan, hayatlarından endişe eden birçok bilim insanı Türkiye’ye kaçar ve sığınır.

Sonra şöyle sürdürmüş yazısını:

Genellikle bilim insanı, kültür ve sanat alanında önemli isimlerin yer aldığı bu sığınmacılar Ülkemizde yeni kurulmaya başlanan Cumhuriyetin gelişmesinde, üniversite reformlarında, tıp, hukuk, arkeoloji, sahne sanatları ve güzel sanatlar alanında etkin ve önemli görevler üstlenirler…” (Sayfa: 20,21,22,23)

24 ve 25.sayfada Ahmet Erdem’in çektiği bir fotoğraf. Kırkdilim’deki Kapılıkaya ve çevresi.

“Fotoğrafların Dili”; Ayşe Çalışkan’ın bol fotoğraflı bir yazısı.

Fotoğrafçılığın geçmişten günümüze, dijital fotoğrafçılığa kadar uzanan kısa tarihini yazan Çalışkan: sayfasındaki fotoğrafları da yorumlamış. Yazısından kısa bir alıntı yapıyoruz:

“… Değişen ve gelişen teknoloji ile bugünki dijital fotoğraflara geçiş süreci tamamlandı.

Şimdi ise fotoğrafa ulaşmanın, anı dondurmanın en kolay olduğu evredeyiz. (…) Oysa ki fotoğraf; her kareye bir hikaye sığdırması, aynı yerde farklı saatlerde bize sunduğu ışık oyunları, kurgu ve kompozisyon kurallarıyla birlikte Bauhaus’tan (Sanat Okulu) bu güne her zaman gördüklerimize farklı gözle bakmayı öğreten bir sanat haline gelmiştir…” (Sayfa: 26,27)

“Son Hattuşalı, Erdal Şahin’in yazısı.

Hititler’e olan ilgisini bu yazısında şöyle anlatmış Şahin:

“İlk kez otuz altı yaşımda gördüğüm bu güzel ilçemize (Boğazkale) son on yıldır neredeyse yılda en az on kez gittim. Kendimi bir Hattuşa sevdalısı, hatta daha da ileriye giderek Son Hattuşalı olarak görmemi yadırgamazsınız umarım.”

Yazısını sonlarına doğru da şöyle demiş:

“Yazılarımın bundan sonraki bölümleri antik çağın bu kadım şehrinden anlatacağım öykülerle geçecek. (…) Tabletlerden elde edilen bilgilerin ışığında kurgular da olacak elbette. Çünkü amacım Hattuşa’ya giden ziyaretçilerin bütünü görüp, sadece taş yığıntısıymış yanılgısından kurtarmak…” (Sayfa: 28,29)

Mustafa Arıkoğlu’nun yazısı; Haydi Gelin Tiyatroya”.

Tiyatroyu ve tiyatro aşkını anlatmış; tiyatroya gelin çağrısı yaparak şöyle sürdürmüş yazısını:

“Şu an ülkemizin 22 ilinin çok değerli bir kültür yuvası var ve bunlardan biri de bizim ilimize bahşedilmiş. Devlet Tiyatrosu sahibi bir il olmak demek onun değerini iyi bilmek, bu sanat incisine değerinin karşılığını vererek sahip çıkmayı gerektirir. Bunun için de o koltukları boş bırakmamaktır.”

Arıkoğlu:

“Haydi, gelin tiyatroya!” diye sonlandırmış yazısını. (Sayfa: 30)

31. sayfayı Erdoğan Oruç’un bir karikatürü süslemiş.

“Kentli ve Kent Arşivi” yazısı, Nilüfer Aşkın’ın.

Yazısından bir bölüm alıntılıyoruz:

“Toplumun sözlü, yazılı ve görsel kültürünü sonraki kuşaklara aktarma vazifesi gören Kent Arşivleri tarihin yeniden inşası olarak adlandırılan hatırlatma eyleminin mekanlarıdır.”

“2006 yılında kurulan Kent Arşivi’nin bugüne kadar Çorum’un tarihine, kültürüne ışık tutan çok sayıda eseri okuyucuyla buluşturmuştur…” Sayfa: 32,33)

“Çorum Turizm Destinasyonları” yazısı, İl Kültür Turizm Müdürü Sümeyra Şengül’ün.

Şöyle demiş yazısının bir yerinde:

“Kültürün her çeşidini topraklarında barındıran ülkemiz bugün tüm dünyada hızla gelişen kültür turizminde önemli bir pazardır. Hatti ve Hitit Medeniyetlerine ev sahipliği yapan ilimiz de bu pazardan ayrı düşünülemez.”.

İlimiz toprakları üzerinde geçmişten günümüze doğru yaşamış uygarlıkları anlatırken; onlardan kalan tarihsel yapıtları da sıralamış. Ayrıca yemek kültürümüz üzerinde de bir ufuk turu yapmış. Ve şöyle noktalamış yazısını:

“Unutulmamalıdır ki zamanın en güzel birikimi kültürel mirastır.” (Sayfa: 34,35)

Not: Yabancı kökenli “Destinasyon” sözcüğü yerine, TDK’nun önerdiği, “varılacak olan yer” dense daha uygun olmaz mıydı? Bu tür yabancı sözcükler “ekin” de dediğimiz kültürümüzün ayrık otlarıdır. Dilimiz de bu ayrık otlarından temizlenmelidir diye düşünüyorum.

36 ve 37. Sayfada Ahmet Erdem’in Obruk Barajı fotoğrafı yer almış.

“Gökçer Öğünç ise, “Şehir ve Edebiyat” üzerine yazmış.

Yazıdan kısa bir alıntı yapıyoruz:

“Edebiyat ve şehir ilişkisinde en önemli unsurlardan biri tarihtir. Tarih, yani geçmiş… Geçmişin kültürü, geçmişin dokusu, geçmişin sanatı, edebiyatı, mimarisi vs. Edebiyatın vazgeçilmezlerinden olan geçmişin getirdikleri, edebiyatı besleyen, doyuran ana damarların en önemlilerindendir…” (Sayfa: 38)

“Çorum” şiiriyle Kenan Yaşar da 39. Sayfada yer almış. Sekiz dörtlükten oluşan şiirinin bir dörtlüğünü alıyoruz.

“Taşlara bir tarih yazar diviti

Her karış toprakta yatar şehidi

Bir kez sevdi ise genci yiğidi

Yüzüğü yüreğe takar Çorum’un

İbrahim Gösterir de “Çorum Ağzının Söz Varlığı” üzerine yazmış.

Daha çok halk bilimi dalındaki çalışmalarıyla tanıdığımız Gösterir, yazısının ilk bölümünde şöyle demiş:

“Ülkemizde ağız incelemelerinin geçmişi 1930’lu yıllara uzanır. 1932 yılında Türk Dil Kurumu’nun kurulmasıyla Anadolu ağızlarına olan ilgi de artmıştır. Bu ilginin verimleri kendini daha çok söz derleme alanında göstermiştir…”

“Yazılı kültürümüzden daha zengin olan sözlü kültürümüz üzerine yapılan çalışmaların verimleri alındıkça yeni kaynaklara ve kaynak kişilere ulaştıkça söz varlığımızın daha da genişleyeceğini anlatmaya gerek yoktur…”

(SÜRECEK)