Sonuçta Türkiye seçim platformuna girdi. Üç aydan da az bir zaman kaldı seçimlere.

Sanırım "12 Haziran 2011 Milletvekili seçimi" Türkiye için bir dönüm noktası olacak. Seçime kadar olan süreçte, liderlerin karşılıklı olarak birbirini aşağılayan saçmalıklarını bir tarafa bırakırsak, çok önemli konular işlenecek gibi...

Çünkü bugüne kadar,

-Kürt sorunu konuşuldu,

-Alevi sorunu konuşuldu.

-Türban sorunu konuşuldu.

-Yeni ve sivil bir Anayasa konuşuldu.

-Basın özgürlüğü konuşuldu.

-Ordu, yargı, bedelli askerlik konuşuldu... vs.

Bu konular Türkiye'nin geleceğinin yeniden dizayn edileceği hayati konulardır. Tekrar tekrar işlenecek, olgunlaştırılacak, seçim sonu Türkiye'nin gündemini oluşturacaktır.

12 Haziran seçimi ayrıca, siyasi partilerin de bir ölçüde "milâdı" olacaktır. Çünkü Türkiye'de taşlar yerinden oynadı. Hem bölgenin hem de Türkiye'nin iç sorunları daha da yükseldi. Köyler kentlere taşındı. Kentlerin sosyal dokusu değişti. Toplum daha yüksek bir oranda siyasete katılır oldu. Siyasetler bu zeminde yeniden yapılanacak gibi...

Özellikle Kılıçdaroğlu yönetimindeki "Sosyal Demokrat Siyaset",

-Devletçi görüntüsünden kurtulmaya çalışacak.

-Statükoya bağlılığı zayıflayacak.

-Devletin resmi partisi görüntüsünden halkın partisine doğru evrilecek.

-Halka açılım programları ve siyasetler oluşturacak.

-Kürt sorununa, Alevi sorununa sahiplenecek.

-Daha reel sosyal projeler üretecek.

Yani kısaca, sosyal demokratların ezberleri bozulacak gibi...

*     *     * 

Seçime giden yolun kısalmasıyla adaylar da netleşmeye başladı. Daha çok iktidar alternatifi olan partilere başvurular yoğunlaştı.

Ergenekon gibi çok tartışılan bir davada yargılananlardan da başvurular oldu. Bu başvurular özellikle de CHP'ye yapıldı.

Elbette aday olmak her yurttaşın doğal ve yasal hakkıdır. Ama bir siyasi partinin, sonradan telafi edilmesi zor bir kararı da vermemesi gerekir.

Sosyal demokratlar yıllarca, "dokunulmazlıkların kaldırılması" konusunu dillendirdiler. Bu konu iktidara karşı önemli bir siyasi argüman olmuştu..

Milletvekili olmak, yargıdan kaçmak için bir siyasi sığınak olmamalıdır. Dokunulmazlığı eleştirenler de dokunulmazlık dağıtır olmamalıdır.

Çünkü Türkiye'de siyasetin en önemli sorunlarından biri "milletvekili dokunulmazlığı”dır. Dokunulmazlık dağıtanların, dokunulmazlığın sınırlandırılması yolundaki taleplerinde haklılık zemini önemli ölçüde zayıflayacaktır. O siyasi parti bu konudaki inandırıcılığını kaybedecektir.

2007 seçimlerinde, terör örgütü üyesi olmaktan yargılanan, DTP'nin İstanbul adayı ve kazanarak Milletvekili olan Sabahat Tuncel olayı doğru görülüyorsa söylenecek sözümüz yoktur...

Ama bu durumun çok da ahlâki olmadığı bilinmelidir.

Her birinin kendine göre değeri olan, tutuklu ya da tutuksuz yargılanan Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Mehmet Haberal, Sinan Aygün, Hanefi Avcı ve diğerleri siyasete katkıda bulunacaklarsa, bu katkıyı Meclise girmeden de sağlayabilirler.

*     *     * 

Demokratik bir seçimde, adayların parti tabanından belirlenmesi en doğru yoldur. "Ön Seçim" parti disiplini ötesinde, parti genel merkezine kul olmayı yok eden demokratik bir yöntemdir.

"Ön Seçim" halkın iradesini yansıttığı için halk nezdinde bir kabul görecektir. İradesine müdahale etmeyen partisine sadakati daha da yüksek olacaktır.

Nitekim merkezden yapılan atamalar halkın içine sinmemîştir. Genel bir kırgınlık ve hoşnutsuzluk yaratmıştır. Bunun çok somut örneği Çorum'da yaşanmıştır.

*     *     * 

Dileğimiz, bu seçim döneminde toplumun kutsalları ve kutsanmış değerlerin, siyasi bir silah olarak kullanılmamasıdır.

Türk toplumunun kutsalları ve kutsanmış değerleri din, bayrak ve kurucu lider Atatürk'tür. Üçü de bu toplumun ortak değerleridir.

Herhangi bîr siyasi parti bunlardan bîrini diğer siyasetlere karşı silah olarak kullanmamalıdır ki, kullananlara karşı eleştirisinde haklılık olsun.

Son olarak şunu söyleyelim ki, seçim sürecinde konuşmalar bu toplumu germeye hizmet etmesin. Türkiye'nin soranlarını çözmeye yönelik siyasi bir iklim oluştursun.