Çin'de başlayarak tüm dünyayı saran Koronavirüs salgınının etkisi aradan 1 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen halen sürüyor. Birçok ülkede sokağa çıkma yasağı başta olmak üzere çeşitli kısıtlamalar uygulanıyor. Tedbirler devam ederken koronavirüse karşı aşılar geliştirildi. Aşılama uygulaması devam ediyor ancak hala dünya nüfusunun büyük bir kısmı aşılanmadı. Uzmanlar aşılama oranı artsa dahi maskelerin hayatımızdan kolay kolay çıkmayacağını öngörüyor.

Ben tıbbın ve bilimin salgını yeneceğine inanıyorum. Bir gün bu günler geride kalacak. Mesele bunun biraz zaman alması ve milyonlarca insanın hayatına mâl olması.

Peki salgın sonrası nasıl bir dünyaya uyanacağız?

"HER KRİZ FIRSATA DÖNER Mİ?" başlığı ile kaleme aldığım yazımda salgın sonrasının iyi planlanması gerektiğini ve fırsatı oluşturacak ortam ile argümanlar olmaz ise mevcut krizin derinleşerek içinden çıkılmaz bir hâl alacağına değinmiştim.

Salgının başından itibaren tüm dünya devletleri ekonomiyi, sektörleri, şirketleri ayakta tutmak, iflasları durdurabilmek için önemli roller üstleniyor ve kurtarma paketleri açıklıyor. Ülkemiz de, süreci, üretimi durdurmadan hayata geçirdiği teşvik ve destek paketleri ile en az hasarla atlatmaya çalışıyor.

Ben bu dönemi 1920'lerin sonunda patlak veren "Büyük Ekonomik Buhran" dönemine benzetiyorum.

Dünyaya bir salgın gibi yayılan büyük buhrana Türkiye, henüz yedi yaşında yolun başında yakalanmış, dünya çapındaki bir bunalımın ağına düşmüştü. Günümüzdeki gibi sanayi kollarının gelişmediği ve yaygınlaşmadığı bir dönemde var olan üretimde düşme görülürken, işsizlik de yaygınlaşmıştı. O dönemde Çankaya'da Gazi Mustafa Kemal Atatürk yaverine şöyle dert yanıyordu:

"Bunalıyorum çocuk, büyük bir ıstırap içinde bunalıyorum! Görüyorsun ya, gittiğimiz her yerde mütemadiyen dert, şikayet dinliyoruz... Her taraf derin bir yokluk, maddi, manevi bir perişanlık içinde..."

de bu duruma çare arıyordu. Yeni ve ciddi bir atılıma ihtiyaç vardı. Öyle bir atılım ki ,Türkiye'yi her yönüyle batıyla bütünleştirebilsin, hem ekonomik hem de siyasi destek sağlasın. Türkiye'yi çağdaş dünyanın içerisine soksun. Gazi'nin ideali buydu.

Çok partili siyasal hayata geçişin de denendiği ve başarısız olduğu bu dönemde kalkınma ve sanayileşme alanında kararlı olan Türkiye, 1930’lu yıllardan sonra yeni bir ekonomik politika edindi:"DEVLETÇİLİK". Bu ilke doğrultusunda büyük sanayi yatırımları devlet eliyle gerçekleştirilmeye başlandı. Bunun için ilk iş olarak 1934–1939 dönemini kapsayan birinci beş yıllık sanayi planı yapılarak uygulamaya konuldu ve yatırımlara başlandı. İşte bu tarihlerde Turhal gibi birçok şehir Cumhuriyet sahnesindeki yerini aldı.

Gelelim günümüze.

ülkemiz gibi özelleştirme politikalarını hayata geçiren ve uygulayan devletler, her ne kadar üretim piyasasından çekilmiş gibi görünüyor olsa da salgın ile başlayan ve devam eden süreçte hayata geçirdikleri uygulamalar ile piyasalarda devletin halen belirleyici olduğunu gösterdi. Salgın sonrası yeni dönemde devletler istihdamdan, üretime ekonomide ve piyasalarda belirleyici bir unsur olacağa benziyor.

Bunun avantaj ve dezavantajları da olacaktır. Özellikle istihdam noktasında gençlerimiz arasında zaten yaygın olan devlette iş bulmanın popülaritesi iyice artacaktır. Özel sektör için devletle iş yapmak, devletle ilişki kurmak hayati önemde olacaktır. E-Ticaretin salgın sürecindeki yükselişini de göz önüne aldığımızda sokağa çıkma sınırlandırmaları kalksa bile gündelik hayatta hijyene aşırı önem vermeye devam edileceğinden e-ticaret güçlenmeye, perakende sektörü ise olumsuz etkilenmeye devam edecektir.

Devletlerin piyasalarda baskın ve belirleyici olacağını düşündüğümüzde bu durum ikili ilişkileri de etkileyecektir. Özellikle salgın sonrası oluşacak süreç yeni bir soğuk savaş sürecini tetikleyebilir. "Şimdi soğuk savaş da nereden çıktı?" dediğinizi duyar gibiyim. Bunun için geçmişi ve bugünü iyi analiz etmeniz yeterli olacaktır.

Büyük ekonomik buhran döneminin bir sonucu olarak Almanya'da Hitler, İtalya'da Mussolini iktidara geldi. Bu iki ırkçı ve faşist lider dünyayı ikinci bir yıkıma götüren süreci başlattı. Sonrası ise malum. Günümüzde de o döneme benzer bir şekilde Avrupa'da aşırı sağcı ve ırkçı söylemleri olan partilerin yükselişi söz konusu. Özellikle salgın sürecinde ekonomik gücünü ABD ile eşitleyen Çin arasında bir soğuk savaş yaşanabilir. Çünkü ekonomik olarak alanınız genişledikçe nüfuz etkiniz de artacağından güç dengeleri bozulacaktır. Bu durum her iki devletin tehdit algılamalarında değişikliğe neden olacağından salgın sonrası yeni bir soğuk savaşa uyanabiliriz.

En güzel günler sizlerin olsun.