İlber Ortaylı, "Bizde felsefeyle uğraşılmaz. Bizde filozof yoktur." diyor.

İşte size bir Türk filozofu...

Kitap yazmamıştır ama her cümlesi bir kitap doldurur... "Sakallı Celal" namıyla bilinen Celal Yalınız, kitapsız bir yazardır, bir bilgedir. Her sözü fîlozofiktir. Türk toplumunu analiz eden cümleleri, toplumun zihnine çivi gibi giren sözlerdir.

Sakallı Celal, Türk toplumunun Diyojen'idir. Tıpkı Büyük İskender'e "Gölge etme başka ihsan istemem" diyen ve bir fıçı içinde yaşayan Sinoplu Diyojen (Diogenes) gibi.

Peki, kimdir bu Celal Yalınız, namı diğer "Sakallı Celal"?

2.Abdülhamit'in Bahriye Nazırı Hüseyin Avni Paşa'nın oğludur. 1886'da doğmuş, 1962'de ölmüştür. Galatasaray Lisesi mezunudur. Fransa'da "Siyasal Bilimler" okumuştur. Ama okulu yarıda bırakmış, bir süre Fransa'da kalmıştır. Sonra yurda dönmüş, öğretmenliğe başlamıştır.

İyi eğitimlidir. Ana dili gibi Fransızca konuşur. Çok okuyan, araştıran, sorgulayan biridir. Büyük bir entelektüeldir. Türkiye'nin İlk Marksistlerindendir.

Çok güçlü bir yazar-çizer çevresi vardır. Yusuf Ziya Ortaç, Ahmet Haşim, Nazım Hikmet, Haldun Taner, Ali Sami Yen, Nurullah Ataç, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Kâzım Taşkent, Melih Cevdet Anday, Orhan Veli... gibi.

Arkadaşlarının gözünde sağlıklı, güçlü, hazırcevap, esprili, kültürlü, içten, bekâr, bakımsız, derbeder, ama yerine göre titiz, babacan, ütopik, sosyalist, meczup biridir.

Zengin bir ailedendir ama pantolonu yamalıdır. Ayaklarında koca koca galoşlar vardır. Başında kasket, elinde Fransızca gazeteler bulunur. Kimseye eyvallahı yoktur.

Sık sık öğretmenlik görevinden alındıkça her işte çalışır. Bazen bir çımacıdır, bazen çöpçü, bazen bir ayakkabı boyacısıdır...

Nitekim yıllar sonra Atatürk merak eder, bulup getirirler. Ama Ankara Belediyesinde çöpçülük yaparken!

Cumhuriyet'in ilk yıllarında "sakalsızlık" modası vardır. Celal Yalınız, inadına sakal bırakır ve dikkatleri üzerine çeker. İşte o günden sonra "Sakallı Celal" namıyla anılır.

Görenler, onun için "bir baltaya sap olamamış!" derler. Oysaki Melih Cevdet Anday onun için "kahraman" der. "Kendisi, için hiçbir şey istemeyen kahraman... Ne para, ne parlak bir makam. Yeter ki memleket yükselsin, çağdışı geleneklerden, inanışlardan kurtulsun, aklın mantığın dediği olsun..." diyen bir kahraman olarak değerlendirir.

Cumhuriyetin ilânından sonra eski adı 'Ankara Sultanisi' olan Ankara lisesinin müdürü olur. Milli Eğitim Bakanı da sınıf arkadaşı Hamdullah Suphi'dir. Bir gün bakanlıktan bir yazı gelir. Ülkenin yetişmiş elemana ihtiyacı belirtilir. Müdürden, son sınıf öğrencileriyle bir önceki sınıfın öğrencilerinin de mezun edilmesi, bunun için sınavlarda yardım edilmesi istenir.

Bu durum "Sakallı Celal'in anlayışına terstir, hemen istifa eder. Bakan durumu anlatır, arkadaşı olduğu için istifasını geri almasını ister.

Ama "Sakallı Celal" ilkeli biridir. "Ankara Sultanisi boyacı küpü değildir" diyerek, "Bak Hamdullah, Meşrutiyeti ilan ettik olmadı, Cumhuriyet'i getirdik yine olmadı. Bir de ciddiyeti denemeye ne dersin?" der.

Türk toplumunun çelişkisini, Türk aydınının batı ile doğu arasında bocalayan düşünsel yapısını çok iyi yakalamıştır.

"Türkiye'de aydın geçinenler, doğuya doğru giden bir geminin güvertesinde, batı yönünde koşarak batılılaştıklarını sanırlar" ifadesiyle çarpıcı bir vurgulama yapmıştır.

Bir tartışma ortamında yalnız diplomayı aydın olmanın bir ölçüsü sananlara, "Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün olur" sözü ile kimyalarını bozan bir cevap vermiştir.

Ülkemizdeki toplumsal duyarsızlığa, "Bu ülkede ilgililer bilgisiz, bilgililer ilgisiz" sözü ile belleklere de kazınacak bir vurgu yapmıştır.

Evinde yapılan bir arama esnasında Polis, duvarda duran Karl Marks portresini sorunca "rahmetli babam" der.

"İnsanoğlundaki zekâ, midyedeki inci gibidir, hepsinde bulunmaz" sözü ile sanki bugünlerin siyasi tartışmalarına gönderme yapmıştır.

Arkadaşları bu sözlerden hareketle "Sakallı Celal"i şöyle değerlendirirler:

Ahmet Haşim, "Celal'in söyledikleri, karanlık bir gecede çakan şimşekler gibiydi..."

Burhan Felek, "Nerede o irfan tarlası ki, Sakallı Celal'in fikirleri yeşerebilsin..."

Yusuf Ziya Ortaç, "Hiçbir şey onu bükemezdi. Yobazlığın karşısında Celal, sahiden celâllenirdi..."

Vedat Nedim Tör, "Bıraksalar, Kemalist ruhlu gençlik orduları yetiştirecekti..."

Haldun Taner ise, " Boşuna akıp giden bir pınar, ziyan olmuş bir değerdi..." der.

İşte size, Yazar Orhan Karaveli'nin "Bir Bilinmeyen Ünlü'nün Yaşam Öyküsü" kitabıyla tanıttığı bir Türk Filozofu olan "Sakallı Celal".