Faruk Nafiz Çamlıbel’in yaylıyla bir Anadolu seyahatini anlatan “Han Duvarları”

adlı şiirinde Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış’ın acılarını dile getiren şu dörtlüğü içimi yakar.

Garibim, namıma “Kerem” diyorlar, /Aslı’mı el almış harem diyorlar,

Hastayım, derdime verem diyorlar,/ Maraş’lı Şeyhoğlu Satılmış’ım ben..

Yahya Kemal’in Hac’da ölen Dede Efendi için yazdığı şu ağıt dörtlük nasıl unutulur?

Tauna grifdâr olarak Mina’da / Can verdi cehennem gibi bir hummada,

Fâni ise öz bestelerin hallâkı / Doğmak, yaşamak nafiledir dünyada…

(Taun=Veba, Grifdâr=Tutulmuş, Fâni: Ölümlü, Hallâk= Yaratıcı, Nafile=boş)

Yahya Kemal Beyatlı, 74 yaşına kadar dostları arasında bir güneş, şiir dünyasında bir kutup gibi yaşamıştı. Üstadın, Park otelde ölüm döşeğinde iken yazdığı söylenen şu beyit yaşama tutunma arzusunu acı bir dille ifade ediyor.

Ölmek kaderde var yaşayıp köhnemek hazin,

Bir çare yok mudur buna, ya Rabbelâlemin?

Ahmet Muhip Dranas üstadım da aç ve sefil insanlara şöyle sesleniyor..

Aç mısın kardeşim, gel olanı bölüşelim,

Ama şiirlerimle seni doyuramam ki;

Ta yıldızlara değin uzansa bile elim,

Daha ötelerine, daha… duyuramam ki…

Mustafa Necati Karaer, bir zamanlar yaşadığı çaresizliği şöyle dile getirmiş,

Bir deniz ülkesinin Padişahı, / Sonsuz aydınlığın oğlu maviyim,

Yüzyıllar öncesi bir bahar sabahı, / Rüzgarlar dört yandan saldırdı ülkeme,

O gün, bugün deliler gibiyim…

Halide Nusret Zorlutuna bir Konya seyahatinde yüce Mevlana’yı şöyle anmış.

Hasretle, hayran hayran bakarken türbesine,

Başımda esen rüzgar döndü bir ney sesine,

Ben bu sesi dinledim içime sine sine,

Kalbime yoldaş seçtim Mevlana diyarından…

Filibe’li Ahmet Hilmi’nin Â’MÂK-I HAYAL (Hayalin Derinlikleri)  adlı kitabını okudum.

Bir mezarlıkta Aynalı Baba’nın ney sesiyle hayal dünyasında yolculuk yapan Raci’nin maceralarının anlatıldığı kitapta Ahmet Hilmi insanlığa şöyle sesleniyor.

Bu kötü mülküne ibretle nazar kıl ey can!

Gafleti eyle heba, hali değildir meydan…

Hani Sultan Süleyman, hani İskender Han?

Sad-hezar ömrü surur ile geçir sen bir an,

Ne güle, bülbüle baki, a gözüm bağ-ı cihan,

Kime yar oldu, istediğince felek-i devri zaman?

(Bu güzel şiirin açıklamasını yer darlığından sizlere bırakıyorum.)

Yıllar evvel mensubu olduğum, Fikret Karahan, Sevgi Musiki Topluluğu konserinde dinleyiciler arasında bulunan rahmetli Semahat Özdenses hanımefendiyi sahneye

davet etmiş, çok sevilen iki Uşşak şarkısını birlikte okumuştuk.

Akşam oldu hüzünlendim ben yine, / Hasret kaldım gözlerinin rengine,

Gel mehtabım gel sevgilim gel yine, / Hasret kaldım gözlerinin rengine,

Her mevsim içimden gelir geçersin, / Sen vefasız yolcu kalbim viran edersin,

Merhaba demeden elveda dersin, /   Sen vefasız yolcu kalbim viran edersin…

Şarkılardan sonra Semahat hanımı dinleyiciler arasına almak istemiş ama alamamıştık.

Bir ara mikrofonu eline alan Semahat  hanım, dinleyiciler arasında bulunan Bülent Ersoy’a hitaben, “Şarkı söylemek mesele değildir, asıl mesele beste yaparak gönüllere girmek ve ebediyete kadar unutulmamaktır” dedikten sonra sahneden inmişti.

Bu vesileyle Fikret Karahan hocamı ve Semahat Özdenses hanımefendiyi sevgi, saygı ve rahmetle anıyorum. Ruhları şâd olsun.

7 Aralık 2016