Anne tarafında ilk torundum. İlk torun olmanın da bütün keyfini yaşadım. İlkokuldayken (1958-1963) anneannemlere gece yatısına giderdim. Dedem eve geldiğinde biz akşam yemeğimizi yemiş olurduk. Elinde gazete kâğıdına sarılmış şarap şişesiyle eve giren dedemin gözleri ışıldardı beni görünce.

O akşam yemekte barbunya pilaki vardı. Pijamalarını giyen dedem masaya oturduğunda anneannem yemeğini getirdi, yanında bir kâse de pul kırmızıbiber. Şarabını bardağa döken dedem çorba kaşığıyla kırmızı pul biberden pilâkiye dökmeye başladı. Döktü de döktü… Ta ki barbunyalar görünmez olana kadar. Ve kopardığı ekmeği kırmızıbiberden görünmeyen pilâkiye bandırıp ağzına attı.

“Dede çok acı değil mi?” diye sordum. Eliyle mükemmel işareti yapıp şarabından bir yudum aldı.

Sokak kıyafetini giyen anneannem , “Haydi, biz gidelim” dedi. Dedeme dönerek, “Biz Muzaffer Hanımlara oturmaya gidiyoruz” dedi.

Muzaffer Hanım anneannemin ahbabıydı. Aynı mahallede otururlardı, aynı sokakta. İlk kez anneannemle bir ev gezmesine gidiyordum.

Muzaffer teyzenin eşi Reşat amca emekli bir gemiciydi. Astım hastasıydı. Soluk alışının sesini duyardık hırıldayan ciğerlerini…

Hanımlar sohbete başladı. Anneannem sigara ve çay tiryakisi. Muzaffer teyze az sonra çayları getirdi, bana da paşa çayı.

Hanımlar sohbeti koyulturken Reşat amca bana, “Biz de seninle erkek erkeğe konuşalım” dedi ve “Biliyor musun?” diye sordu, “Ben Atatürk’le karşılıklı rakı içtim.”

Çok şaşırmıştım. “Nasıl yani?” diye sordum. Atatürk ile Reşat amcayı karşılıklı rakı içerken düşünememiştim. Reşat amca anlatmaya başladı.

“Gemi limana bağlı. Ben de o gece nöbetçiyim. Kendime bir çilingir sofrası kurdum. Karşıdaki teknede ise Atatürk’ü fark ettim. O da yalnızdı ve rakısını içiyordu.

Benim de yalnız içtiğimi fark etmiş olmalı, kadehini bana doğru kaldırdı. Çok şaşırmıştım. Baka kaldım. Paşa kadehi bir daha kaldırdı. Ben yine şaşkın. Paşa bu defa ayağa kalktı ve kadehini kaldırdı. Ben de hemen ayağa kalktın ve esas duruşa geçerek kaldırdım kadehimi.

Yudumlayıp durduk rakılarımızı… Paşa yine kaldırdı kadehini. Ben de hemen esas duruşta kaldırdım kadehimi karşılıklı içiyoruz paşayla.

Bu defa ben ayağa kalktım ve Paşaya kadeh kaldırdım. Paşa da hemen benim yaptığım gibi esas duruşa geçti ve kaldırdı kadehini.

O gece Atatürk’le karşılıklı içtik bir güzel. Ne günlerdi?”

Yüzünden bir hüzün geçti. Gözleri mi buğulandı, bana mı öyle geldi yoksa?

Reşat amcayı severdim. Şakacı biriydi. Her gördüğünde bir bahane bulur anneanneme takılırdı. Ama bu gece gözümde başka biri olmuştu Reşat amca.

Yetmişe öpücük gönderen yaşımda bu anı fotoğrafına baktığımda ise Atatürk’ün nasıl tepeden tırnağa sadece bu milletin lideri değil, milletiyle, halkıyla bütünleşen bir insan olduğunu bir kez daha görüyorum.

Anneannem seslendi, “Hadi bakalım, gitme vakti…”