Bizleri yaratıp yaşatan, yaşamamız için bütün imkanları bize karşılıksız veren ulu rabbimize sonsuz hamd ve senalar olsun.

Onun habibi edibi, sevgilisi hayatımızı aydınlatan ömür ışığımız, rehberimiz, önderimiz dünya ve ahiret mutluluğumuzun kaynağı Hz. Muhammed Mustafa SAV. efendimize sonsuz salatü selam olsun.

Sizleri kutlayarak başlamak istiyorum. Neden, çünkü; nefisle, şeytanla yapılan bir aylık mücadelede başarı sağlayıp bayram yapmaya hak kazandınız ve bu güzellikleri kazanımları gelecek sene inşallah ömrümüz olursa Ramazan’a kadar yaşamaya ve yaşatmaya azmederek ulu Allah’a söz verdiniz. Bu sözümüzde durmalıyız.

Bir senelik ömrümüzün en kıymetli paha biçilmez değerde olan zamanları, anları bulunan Regaib, Miraç, Berat derken 11 ayın sultanı Ramazan-ı Şerif kutsal ayımız Kadir Gecesi ve neticede Ramazan Bayramını da geride bırakmış oluyoruz.

Hayatta herşey geçicidir. Ancak baki olan Hz. Allah’tır. Herşey gelip geçer, önemli olan onun gelip geçmesi değil, faydalı geçmesi, bize olan kazanımlarıdır. Bize bu kutsal ay ne kazandırdı? Bir an düşünürsek yaptıklarımıza bakarsak bunu görürüz.

Şöyle ki; ulu Allah, Âlâ suresinde bu kazancımızı şöyle özetliyor: “Rabbinin adını anarak, onun emirlerine sarılarak, yasaklarından kaçınarak, nefsini şeytanın pisliklerinden temizleyenler, Allah’a kulluk edenler kurtuluşa ermiştir. Fakat insanların çoğu ahiretin baki, dünyanın geçici olduğu halde dünyayı tercih ediyorsunuz. Halbuki dünya ahiret içindir ve daha hayırlıdır” buyurmak suretiyle, bize yol gösteriyor. Uyanlara ne mutlu. Demek ki Ramazan ayından elde edilecek şey nefislerimizin arınması ve bu paklığın devamıdır. Önemli olan sağlam bir inançla bu iyiliklerin devamını sağlamaktır. Yoksa birşey kazanmamışız demektir.

Mevlana’nın ifadesiyle “Mermer taşının üzerine ırmağı akıtsan onun içine su geçmez. Ona tesir etmez. Ama toprağı sularsan yemyeşil ve münbit bir görünüm ortaya çıkar.” İşte Ramazan’dan faydalanan ve yararlanmayanın örneği budur.

Hani, bu kutsal ayı iyi değerlendirdik mi, inancımızı kuvvetlendirdik mi, kardeşliğimizi pekiştirdik mi, bizden beklentisi olanları sevindirdik mi, rabbimizi hoşnut edip rızasına erdik mi, bayram sevincini ayırımsız herkese büyük küçük genç ihtiyar yoksul zengin varlıklı - darlıklı, zayıf-güçlü hepsine bu tadı tattırdık mı, bu mutluluğu sadece senenin bir iki günü olan bayram günlerine değil, bayram sevincini senenin bütün günlerinde hissedecek ve hissettirecek olgunluğa eriştik mi, ruhumuzu her türlü kötülüklerden arındırıp saf ve temiz hale getirdik mi, kazanımlarımızı yıl boyu devam ettirebilecek miyiz? İşte bunlara bakmamız ve ona göre değerlendirmeniz gerekmektedir.

R.SAV. efendimiz amellerin hayırlısı az da olsa devamlı olandır, buyuruyor.

Sevinç ve neşe günleri olarak Ramazan ve bayram günleri gönüllerimizi ferahlatmalı, hasta kalbimizi manevi hastalıklardan kurtarmalı, ufkumuzu genişletmeli, ibadetlerimizi çoğaltmalı, öksüzleri, yetimleri, kimsesizleri, garipleri güldürmeli, yaşlıları, ana babaları, akraba, eş dost komşuları sevindirmeli ve bizi Allah’ın istediği kendine has kul, nabi edibi Muhammed Mustafa SAV. efendimize has ümmet etmelidir.

Yoksa, Ramazanı mübarek insanın kibrini kırmamış, kinini yıkamamış, cimriliğini gidermemiş, ruhunu olgunlaştırmamış, iyiliğini çoğaltmamış ise netice yani imanını kuvvetlendirmemiş ise, senin her günün ramazan olsa ne tesiri olur.

Deliye her gün bayram, tembele her gün seyran olsa ne olur. Bizden istenileni yapalım, hakiki mümin olalım. Dargın, kırgınlıkları yok edelim. Allah’ın rızasına erelim ki, o zaman adımız değil huyumuz ramazan olur. Ramazanımız başarı belgemiz, övünç madalyamız olur. Bu ise güzel amel, ibadet ve işlerimizin kesintisiz devamı ile sağlanır. Önemli olan bütün hayırlı işlerde devamlılıktır. İstikrarsızlık bin ulalı ipe benzer. Her an kopabilir. Devamlılık ise ulasız halat gibi sağlamdır.

Mermeri denize atsan içine su geçmez. Ama mermeri yukarıdan tek tek düşen su damlalarının altına koysan, o su damlacıkları devamlı aynı noktaya düştüklerinden o katı mermeri deler. İşte bu su damlalarının aynı noktaya devamlı vurması ile olur. Hayattaki başarılar da bir işte ibadette devamlılık ile doğru orantılıdır. Netice; başarı=devamlılıktır.

Ramazan’daki kazanımlarımızı devam ettirirsen kendimizi ihya etmiş, diriltmiş, yok terk edersek; amellerimizi imha, yok etmiş oluruz.

(Timurlenk örneği)

1402 Ankara Savaşında Yıldırım Beyazıt’ı mağlup eden Türk hakanı Timurlenk, aksak Timur, cengaverliği ve zekası ile meşhurdur. Bir savaşta mağlup oluyor, ordusu dağılıyor. Kendisi yüksek bir kale duvarı dibinde bir çukura düşüyor. Etrafı otluklarla kaplı, her tarafı ok ve kılıç yarası, sancılar içinde kıvranıyor ve o çukurdu günlerce kalıyor. Ot köklerini yiyor, yağan yağmurun su birikintisini çukurda içiyor. Ama ümidini kaybetmiyor. Bir müddet sonra birgün gözü açılıyor. Gözüne kale duvarına tırmanan ağzında bir buğday tanesi olan karınca ilişiyor. Karınca tam kaleyi aşacağı zaman (demek ki kalenin duvarının üstü kaygan olmalı ki) geri düşüyor. Karınca sabahtan akşama kadar 99 kere kale duvarına tırmanıyor. Duvarı aşamadan geri düşüyor. Yüzüncüde kale duvarını aşıp yuvasına buğday tanesini ulaştırıyor. Yaralı, perişan bir vaziyette çukurda otların arasında ölümünü bekleyen Timurlenk’e bu olay ibret oluyor, güç veriyor. Moralini bozmadan orada günlerce kalıyor. Neticede ölmüyor. Bir müddet sonra oradan ayağa kalkıp ordusunun başına geçiyor. Herkes padişah öldü diye ihtifaller, anmalar merasimler yaparken, Timurlenk iyileşip devletinin başına geçiyor. Bütün ümitlerinin bittiği anda karıncanın yılmadan bıkmadan usanmadan yüzlerce kez duvara tırmanması ona güç veriyor. Yani devamlı ümitle çalışmak gerektiğini vurguluyor. Öldürmeyen Allah öldürmez. Çıkmayan canda ümit vardır derler. Hiç bir zaman ümidimizi yitirmemeli, azmimizi kırmamalı ve çalışmaya gayret etmeliyiz. Başarının sırrı budur. İbadetler de hayatımızın bir parçasıdır. Ramazan bitti, oruç gitti demek büyük bir yanılgıdır. Bütün Ramazan kazanımlarını yok etmektir. Bunu unutmamak gerekir. Senenin her gününü Ramazan, gecelerin hepsini de Kadir gibi değerlendirmeliyiz.