Arkadaşım, meslektaşım, aynı çatı altında yıllarca çalıştığım Bekir Coşkun, geçen yıl bugün bizlere veda etti.

1965 yılı sonrasında tanıdım Bekir’i…

Ankara kökenli bir işadamının kurduğu Akdeniz Ajans’ında çalışıyordu…

Gazi İletişim’den mezun olmuş, mekteplilerdendi…

Ajanstaki performansı ile kısa zamanda dikkatleri çekmeyi başardı.

Sanata olan yatkınlığı yanında, çoğu kimse hatırlamaz ama iyi bir foto muhabiriydi aynı zamanda.

Kısa zamanda Günaydın Gazetesi Ankara Bürosu kadrosunda yer almayı başardı.

Günaydın o dönemde Hürriyet’ten sonra ikinci sıraya yerleşen ve en çok satan gazeteler arasında yer alıyordu.

Rahmetli Necati Zincirkıran yönetiminde harikalar yaratıyordu denilebilir.

Temsilci Can Pulak meslektaşımın Rahmetli 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın danışmanlığına geçmesinden sonra Bekir, Günaydın’ın Ankara Temsilcisi oldu.

O tarihlerde köşe yazıları yazmayı, Ankara Notları ile deneyimlerini artırmayı ve tanınmayı başarmaya başladı.

Son derece espri gücüne sahipti ama bunu günlük hayatında pek göstermezdi.

Sadece meslektaşları ile olduğunda şaka ve esprileri yerinde yapardı.

Sizleri 1982 yılına götürmek istiyorum.

1982 faşist Anayasasının tanıtımı için Devlet Başkanı Ahmet Kenan Evren, referandum öncesi yurt gezisine çıkmaya karar vermişti.

Her gazeteden muhabir-foto muhabiri, yani gazete temsilcilerinin gezileri izlemesini istemişti.

Hürriyet gazetesi adına muhabir ve bir de foto muhabiri arkadaşımla geziyi izlemekle görevlendirilmiştim.

Hatırladığım kadarıyla, Günaydın’dan rahmetli Bekir, Güneş Gazetesinden rahmetli Cüneyt Arcayürek, Cumhuriyet’ten Yalçın Doğan, Tercüman’dan Yavuz Donat, Milliyet’ten Derya Sazak ve diğer gazetelerden birer temsilci Evren’i ve yanındaki dört generali, yani konsey üyelerini izleyecektik.

Bir haftalık bu gezi başlamadan önce askeri hava alanına geldiğimizde çok şaşırdık diyebilirim.

Bu tür bir gezi sanırım ilk defa gerçekleşiyordu.

Bizler Evren ve konsey üyeleriyle aynı uçakta seyahat edeceğimizi sanıyorduk.

Bugüne kadarki sivil yönetimlerdeki uygulamanın aksine, seyahat üç askeri uçakla gerçekleşecekmiş meğer.

İlk uçakta Devlet Başkanı, 12 Eylül’ün güçlü lideri Evren ve yaveri, korumaları bir uçakta, Konseyin dört üyesi, yani kuvvet komutanı orgeneraller bir başka uçakta, bizler ise yani gazeteciler ayrı bir askeri uçakta yolculuk yapacaktık.

Önden gidecek askeri uçaklar son derece konforlu ve güvenli olmalıydı.

Bize ayrılan ise askeri kargo, yani nakliye uçağı idi.

Uçağın içine girdiğimizde hepimiz şaşırmıştık.

Oturacağımız koltuklar, sivil uçaklardakilere hiç benzemiyordu.

Adı üstünde askeri nakliye uçağı.

Savaş koşullarına göre dizayn edilmiş uçaklar..

Uçağın içine girdiğimizde anladık ki, karşılıklı iki ayrı koridorda, adeta yerde oturup emniyet kemerlerimizi bağlayacaktık.

Ve bir hafta boyunca aynı şey tekrarlanacaktı.

Yapacak bir şey yoktu.

Uçağa girdik sırayla…

Nöbetçi subay ve erlerin yardımı ile yerlerimizi aldık ve emniyet kemerlerimizi bağladık.

Tuhafımıza gitmedi diyemem.

Kim ne düşündü tahmin edemezdim ama çoğunluğumuz buruk ve keyifsiz durumdaydık.

Yüzlerimizden de okunuyor olmalıydı.

Rahmetli Bekir ile Yalçın Doğan’ın arasında oturuyordum.

Uçak kalkmamıştı daha…

Bekir’in yüzünde muziplik hali vardı.

Gülmek istiyordu ama gülemiyordu sanırım.

Bizlere döndü bir ara:

“Galiba askerler bizleri gözden çıkarmış gibiler...”

“Neden?” diye sorulur mu?

Sordum bile:

“Neden?”

“Nakliye uçağındayız, nakliye…Bize paket muamelesi yapıyorlar… Gözden çıkarılan gruptayız yani…Hala anlayamadınız mı?”

Duymayanlar da, duyanların kahkahalarına bir şey anlamadan katıldılar birden…

Duyanlar anladı, duymayanlar şaşkındı ama Bekir’in teşhisi gerçekten hem gülünecek ve hem de çok düşündürecek gibiydi.

Bir hafta boyunca adeta “koli” ya da “lojistik malzeme” gibi addedildik ama neyse ki gezileri sağ-salim bitirdik

Rahmetli Bekir Coşkun, yazılarının, güldürürken ağlatan, sorgularken düşündüren, doğruları dile getirirken kahkaha atmamıza neden olan kaleminin ne denli kıvrak ve etkili olacağını daha o günlerde belli etmişti…

Hala gülüyorum.

O anki Bekir’in gülen gözleri, gözlerimin önünden geçiyor da…

Gittiğin yerde de devamlı gül be arkadaşım…

Fazlasıyla hak edenlerimizdensin.